"En ufak bir aralık dahi bırakmamıştı. Kapıyı öyle bir kapatmıştı ki biraz olsun açmak bile mümkün değildi. Söylediği sözler yenilir yutulur cinsten durmuyordu. Alelade gibi görünen bu sözleri, evet o sarf etmişti. Lakin elbette ki anlamları oldukça derindi. Bu denli bir kuvvetli reddediş, daha önce hiç görülmüş müydü, bilmiyordu. Sıradan gibi görünen bu sözleriyle adeta onu aşağılamış, yerin dibine sokmuştu. Bu yapılanlar esasen bütün bir maziye dehşet bir haksızlık, yaşanmış onca güzel şeylere ise feci bir yadsımaydı. Bunları duymak onu fena halde üzmüştü. Buna rağmen dimdik ayaktaydı. Bütün bir üzüntüsü tamamen hırsa dönüşmüştü. İçten içe biliyordu ne kadar kırıldığını lakin kendisini toplamayı artık çok iyi öğrenmişti. Bundan böyle cam kırıkları üzerinde yürüyebilirdi elbette. Her bastığı adımda yaşadığı derin acıyı hissederdi kuşkusuz. Fakat yine de acılara göğüs gerercesine yürümeye devam ederdi. Çünkü başka bir çare göremiyordu. Zaman güçsüzlük, yılgınlık zamanı değildi. Onun için artık sonu gelmez bir çaba, istikrarlı bir mücadele vardı. Yılmayacak, azimle yoluna devam edecekti. Bir gün başaracaktı. Başardığı şey kendisi olacaktı. Zaman gösterecekti, bundan emindi, inancı tamdı. İşte o zaman geldiğinde kendisini, kendisine armağan etmeyi çok iyi bilecekti." (Jack Brooks'dan)