İhtiyar Montero özellikle politikadan konuşuyordu. Oyunu her zaman aşırı sağa atmıştı ve demokrasinin sadece zayıf toplumların yakalandığı bir hastalık olduğuna inanıyordu, zira bu sistem yönetici seçkinlerin sorumluluklarını halkın amorf kitlesine devretmesini içeriyordu ve seçkinsiz bir ülke yitik bir ülkeydi. Ayrıca bu demokrasi denen şey bir fantezinin üzerinde yükseliyordu. Genel ve eşit oy hakkı; bir kapıcı kadının oyu bir avukatınkiyle aynı değerde olamazdı. Alvaro başıyla onaylıyordu ve ihtiyar hemen hükümeti çok sert bir biçimde eleştirmeye başlıyordu. Ne var ki eleştiri okları daha ziyade sağ partilere yönelikti. Onları ilkelerinden uzaklaşmış ve kökenlerini inkâr etmiş olmakla itham ediyordu. Alvaro’nun ihtiyarın suçlamalarındaki öfkeden etkilendiği oluyordu.
Hayatını edebiyata adamıştı; tüm dostlukları, ilgi alanları, ihtirasları, işinde ve maddi durumundaki iyileşme olanakları, gece ya da gündüz gezintileri, edebiyat yüzünden ikinci plana atılmış görünüyordu. Meşgalesi açısından teşvik edici bir unsur içermeyen her şeyi hor görüyordu. Ve hukuk fakültesi mezunu olarak çalışabileceği iyi gelir getiren işlerin çoğu ondan kendisini tamamen atlamasını talep ettiği için, Alvaro mütevazı bir danışmanlık firmasında mütevazı bir hukuk danışmanlığı işini yeğlemişti. Bu iş, sabahlarını tamamen esas meşgalesine ayırmasına imkân tanımanın yanı sıra onu yazmaktan alıkoyacak her türlü sorumluluktan kurtarıyor ve olmazsa olmaz bir ekonomik rahatlık sağlıyordu.
Reklam
Bir yazarın okumaları ölçüsünde değerli olduğunu biliyordu. Her yazar diğer bütün şeylerden önce iyi bir okur olmalıydı. Bildiği dört dilde yazılmış olan kitapları hızlı ve dikkatli bir biçimde gözden geçirmişti. Çevirilerden sadece klasik ya da marjinal edebiyatın temel eserlerine ulaşmak için faydalanmıştı. Yine de her çevirinin orijinal metne göre değersiz olduğunu savunan o batıl inanca kuşkuyla yaklaşıyordu, zira orijinal metin çevirmenin esas alarak kendi eserini icra ettiği partisyondan başka bir şey değildi; bu durum -daha sonraları gözlemleyeceği üzere- metni yoksullaştırmıyor, ona hepsi de potansiyel olarak doğru olan neredeyse sonsuz sayıda yorum veya biçim kazandırıyordu. Ne kadar değersiz ya da yetersiz olursa olsun edebiyatın bütün unsurlarını, bütün sihirlerini, bütün engellerini, bütün oyunlarını içermeyen bir edebiyatın var olmadığına inanıyordu. Okumanın bilgilenme özelliği taşıyan bir eylem olduğu düşüncesindeydi; gerçek anlamda edebi olan yeniden okumaktı. Flaubert’in dediği gibi, üç ya da dört kitap bir insanın ulaşabileceği bilgeliğin tamamını barındırır, ama o kitapların isimleri kişiden kişiye değişir.
Gerçekte, edebiyat beyhudelikten cesaret alan bir unutuştu. Bu saptama onu aşağılamıyor, aksine yüceltiyordu. En önemlisi -diye düşünüyordu Alvaro, eserine hayat vermeden önce uzun uzun düşünme ve araştırma ile geçen yılları boyunca atalarımızın edebiyatında bizi tamamıyla anlatan, bizim kendimizin, en mahrem arzularımızın, en sefil gerçekliğimizin şifresini teşkil eden bir damar bulmak En önemlisi bu geleneği yeniden başlatmak ve ona katılmak; onu unutulmuşluktan, marjinallikten ya da tozlu kitap kartlarının hamarat ellerinden kurtarmak gerekse bile. En önemlisi sağlam bir hayat ağacı yaratmak. En önemlisi babalara sahip olmak.
Daha sonraları bir epik şiir yazma ihtimalini enine boyuna düşündü. Zira burada anlık patlamanın görülme ihtimali hiç kuşkusuz yok denecek kadar azdı. Ve düşüncesini destekleyen çok sayıda metin vardı. Ama nazmın kullanımı beraberinde kaçınılmaz olarak halktan uzaklaşmayı getiriyordu. Bu durumda eserin dolaşımı çok dar bir çevreyle kısıtlı kalacaktı ve sadece sırdaşlara yönelik bir şifre olarak edebiyat fikrine hapsolmanın cazibesinden sakınmak gerektiğine hükmediyordu. Bir metin yazarın dünyayla diyaloğudur ve iki taraftan biri ortadan kaybolursa süreç kaçınılmaz olarak yara alır: Metin etkinliğini yitirir.
Düzyazı şeklinde bir destan denemesi yapmayı seçti. Belki de roman da -dedi kendi kendine- böyle doğmuştur. Düzyazı bir destan olarak. Ve bu onu yeni bir arayışa yöneltti: Düzyazıyı şiirin itibarına yükseltme gereksinimi. Her cümle şiirin mermerimsi hareketsizliğine, müziğine, gizli harmonisine, alın yazısına sahip olmalıydı. Şiirin düzyazı karşısındaki üstünlüğünü hor gördü.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.