Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.25
Yusuf Kaan Çayabatmaz
Yusuf Kaan Çayabatmaz
@kaancay
Kendini ve âlemi okuma gayretinde olan.. fâni.
Bankacılık
yüksek lisans
İstanbul
Kayseri
127 okur puanı
Mayıs 2020 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Eskimeyen Köhne Zihniyet
Osmanlının Son dönem paşalarından Cemal Paşanın emir subayı olarak görev yapan Falih Rıfkı Atay’ın Hicaz bölgesi hatıralarını yazmış olduğu subjectif bir değerlendirme. Falih Rıfkı bölge insanını ve dini değerleri tiksintiyle anlatıyor bu kitapta, Osmanlının bu bölgelerde ne işi var? Türkün bu diyarlarda ne işi var diye uzun uzun hayıflanıyor. Zihniyet olarak köhne bir zihniyete sahip, eleştirileri duygusal yorumlardan ibaret, bu hissiyatı okurken beni rahatsız oldum. Hiçbir dava şuuru olmayan bir subay gibi. Osmanlının yıkılma sebebi bence bu zihniyete sahip insanların ordunun her kademesinde olmasında aramak gerekiyor.
Yazarın kullandığı yazı uslubuna gelince, inanılmaz derecede güzel ve akıcı. Hele bir çölü tarif edişi var ki adeta kumlara hayat veriyor… Osmanlıdan bize miras kalan bu dili de maalesef kaybetmişiz ki, kitap Türkçe den Türkçeye tercüme edilir hale gelmiş.
Uyuyan devi kim uyandıracak?
Sezai Karakoç’un, günlük gazete yazılarından derlenmiş, Karakoç’un tefekkür aleminin labirentlerinden birkaç tanesinin izlerini taşıyor. Medeniyet tasavvuru olan büyük mütefekkirin Osmanlıdan arda kalan bu Türk toplumunun varlığının devam etmesi için gerekli dinamikleri, yok edecek dinamitleri üstünkörü anlatıyor bu kitapta. Uyuyan devi uyandırmak gibi bir misyon üstlenmiş, fikir çilesi çeken Karakoç tabi ki tam anlaşılamadan göçüp gitti.. arda kalan kitapları onun namına konuşmaya devam edecektir.
Bir kitap okudu
Okur Takip Önerileri
Kuran Nedir? Tarifi Nasıldır?
Kur’ân;
• şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi,
• ve âyât-ı tekvîniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi,
• ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri,
• ve zeminde ve gökte gizli esmâ-i İlâhiyenin mânevî hazinelerinin keşşafı,
• ve sutûr-u hâdisâtın altında muzmer hakaikin miftahı,..
• ve âlem-i şehadet
görünen âlem
te âlem-i gaybın lisanı,
• ve şu âlem-i şehadet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden gelen iltifâtât-ı ebediye-i Rahmâniye ve hitâbât-ı ezeliye-i Sübhâniyenin hazinesi,
• ve şu İslâmiyet âlem-i mânevîsinin güneşi, temeli, hendesesi,
• ve avâlim-i uhreviyenin mukaddes haritası,
• ve Zât ve sıfât ve esmâ ve şuûn-u İlâhiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, burhan-ı kàtıı, tercüman-ı sâtıı,
• ve şu âlem-i insaniyetin mürebbîsi,
• ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetin mâ ve ziyası,
• ve nev-i beşerin hikmet-i hakikiyesi,
• ve insaniyeti saadete sevk eden hakikî mürşidi ve hâdîsi,
• ve insana hem bir kitab-ı şeriat,
• hem bir kitab-ı dua,
• hem bir kitab-ı hikmet,
• hem bir kitab-ı ubûdiyet,
• hem bir kitab-ı emir ve davet,
• hem bir kitab-ı zikir,
• hem bir kitab-ı fikir,
• hem bütün insanın bütün hâcât-ı mâneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, câmi’ bir kitab-ı mukaddestir.
• Hem bütün evliya ve sıddıkîn ve urefâ ve muhakkıkînin muhtelif meşreplerine ve ayrı ayrı mesleklerine, herbirindeki meşrebin mezâkına lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve herbir mesleğin mesâkına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütüphane hükmünde bir kitab-ı semâvîdir.
Kanlı Çarşaf Hikayesi
Kırmızı Pazartesi kitabı gerçek bir yaşam öyküsünün trajik bir şekilde ifade edildiği roman. İlk cümlesinde kahramanın öldürüldüğünü ifade ederek başlıyor yazarımız, Alışılmışın aksine sonu en başta yazmış, nerdeyse kitabın yarısı derin cümlelerle dolu diyebilirim, derin cümleden kastım öyle bir cümle kuruyor ki yazar cümlenin içinden beş ayrı cümle çıkarıyorsunuz… Bu yönüyle ilginç bir kitap, kabiliyetli bir yazar.
Kitabın konusuna gelince Anadolu insanının hiç yabancı olmadığı namus meselesi. İki kardeşin namuslarını temizlemek için işledikleri cinayetin sosyolojik yansımalarını, dönemin insan psikolojisini tahlil edebileceğiniz sürükleyici bir hikaye. Kanlı çarşaf meselesi doğuya atfedilen batının reddettiği bir algı, gibi görünüyor ancak yaklaşık 70 yıl önce Kolombiya’nın sakin bir kasabasında yaşanıyor bu olay. Kanlı çarşaf meselesine gelince Nerden geldiği tam tespit edilemese de Ermeni geleneği olduğu yaygın bir kanaat ve de bu gün ki Tevrat’ta geçen bir delil olarak kullanıldığı için Yahudi adeti diyebiliriz.
Görünmez iplerle bağlı olduğumuza göre....
Görünmez ipler, şirket yönetimine dair doğru ve yanlış kararların etkisinin gösterilmeye çalışıldığı alışılmış şirket kitaplarından farklı sürükleyici bir roman. Patronun yaşlılığa bağlı olarak işten uzaklaşması, yerine damadını geçirmesi, damadın ön yargıları ve hızlı kararları, Denklemin bir tarafına takılı kalıp diğer etkenlere bakılmaması sonucu şirketin batmaya ramak kalması sonrasında, şirkete içeriden bir genel müdür ataması ve dışarıdan alınan rehberlikle birlikte şirketin yeniden nefes alması sürecini göreceksiniz kitapta.
Görünmez ipler denmesinin sebebi ise Makyavelli’ ye atfedilen bir hikayeden esinlenerek herkes birbirine öyle yada böyle bağlıdır. Ben iyi olayın benden başkası ne olursa olsun düşüncesine sahip olanlar öyle yada böyle yok olmaya mahkumdurlar. Belirli bir yapıya salip olan şirketlerde tüm departmanlar birbirlerine görünmez iplerle bağlıdırlar. Biri düşerse herkesi aşağı çeker, bu düşünce ile uyum içinde birlikte hareket etmek esastır.
Yahudinin Gözünden Hayatın Anlamı
İnsanın Anlam Arayışı kitabı Yahudi yazar Victor Frankl’ın kendi yaşam öyküsünden çıkarımlarıyla bütünleşmiş bu sebeple de etkileyici bir kitap.
Victor Frankl ikinci dünya savaşı yılları Nazilerin Yahudileri ezdiği yıllarda esir kampında maruz kaldığı hayat mücadelesini anlatıyor. (Holokost olayları dünyaya Yahudiler tarafından anlatılan bir
Kötülük Problemi Üzerine
Kitabın Başlığını duyunca insanın günah işleme meyli ve bu mail üzerinden bir günah anatomisi yapılacağı zannına kapılmıştım. Tabi yanıldım, yazarımız başlıktan öte bir konudan bahsediyor, “Kötülük problemi”
Yüzyıllardır tartışılan nerdeyse her düşünce akımının üzerine fikir beyan ettiği bir konuyu netleştirmek elbetteki zor iş. Yazarı bu zor işe kalkışma cesaretinden dolayı tebrik ediyorum. Bu zor işi vahdetül vucut gibi bir meslek ile çözümlemeye çalışması da ayrıca tebrike şayan çünkü delil iddia edilen şeyden daha girift. Tabiki ben yazarın kendi yorumu olarak değerlendiriyor ve çalışmayı kendi içinde başarılı buluyorum.
Kitapta altını çizdiğim ve bizzat bunlar tamamen yanlış dediğim iki husun varki yazma ihtiyacı hissettim.
Birincisi “Cennet sarhoşluk yeridir” ifadesi tamamen yanlıştır. Bilakis cennet tammen idrakin açıldığı şuur yeridir. Bu sebeple bu dünya bir uykuya benzetilir ve insanlar ölünce uyanacaklardır. İdrakleri tamamen açılacaktır.
İkincisi “İnsan ezeli ve ebedidir” insanın Rabbimizin ilminde var olması onu ezeli yapmaz, ebede namzettir doğru ancak ezeli değildir.
Kudüs
Başarılı bir tarihçi olarak tanıdığımız Talha Uğurluel rehberlik esnasındaki kullandığı akıcı üslubu ile kaleme aldığı Kudüs Kitabıyla okurlarının Kudüs de gezdirmeyi başarıyor. Kudüs de bilinmesi gerekenin kutsal tepe ve daha da kutsal olanın kutsal kaya olduğu vurgusunu ısrarla yapıyor. Çünkü Kudüs hakkında Türk halkının nerdeyse hiçbir fikrinin olmadığını düşünüyor ve de hakkı var.
Kutsal tepede yapıları tek tek gezerek kim tarafından ne zaman yapıldığına dair bilgiler sunarak, yapıları zihnimize yerleştiriyor. Kitabı okuyunca anlıyoruz ki Kudüs büyük oranda Memlük Devletine ait yapılarla kuşatılmış.
Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet dinlerinin aynı mekana kutsallık atfettiği, yılladır üzerinde hakimiyet kurmaya çalışıldığı bu toprak parçası bu gün yapı olarak Müslümanların hakimiyetinde ancak Yahudilerin işgaliyle mahzun durumda.
Geçmiş medeniyetler bıraktıkları eserlerle kendi dünya görüşlerini geleceğe taşıyorlar. Kudüs de bir kez daha şahit oluyoruz ki Osmanlı çok büyük bir medeniyete sahip, hiç kırmadan dökmeden kibirlenmeden tevazu içerisinde eserlerini nakşetmiş ve hiçbir şeye zarar vermeden geçip gitmiş.
Birinci dünya savaşıyla birlikte İngilizlerin işgali sonrasında o toprakları terk etmek zorunda kalmış Müslüman Türkler olarak sanki oralara hiç hakim olmamışız, İngilizler bizim topraklarımızı işgal edip en değerlilerimizi koparmamışlar gibi, kafamızda İngiliz şapkasıyla Araplara hain demeyi öğretmişler zavallı gençliğimize.
