Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ebediyete doğru

Ebediyete doğru
@kalbi_pusulam
28 Temmuz 2001
8 okur puanı
Temmuz 2022 tarihinde katıldı
Dilinde azalan kötü şeylerin gönlünde de daha az yer kapladığını fark edeceksin.
Reklam
Çağımız gösteri çağı. Eskiden insanlar sahip olduğu şeyleri göstermekten, anlatmaktan çekinirlermiş, olur da başka birisinin canı çeker de gücü yetmediği için alamaz ve üzülür diye. Arada eskilere gönderme yapınca, düşünüyorum, ne kadar da naif insanlarımız varmış geçmişte. Yaşar Kemal’in Demirciler Çarşısı Cinayeti kitabının başında söylediği gibi, “O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler” sözünü yoğun bir şekilde hissediyor insan bazen.
Sonuç olarak, değersizlik hissediyorsan, yaşadığın olumsuz deneyimler her zaman yaşanacak gibi düşünürsün, belli bir alandaki sorunu hayatının her alanına genellersin ve olumsuzlukları kendine, olumlu gelişmeleri şansa ve dış faktörlere bağlarsın. Ve böyle olunca zaten değersiz hissederken, benlik değerin hiç beslenmediği gibi her seferinde kısır bir döngüye takılıp daha fazla değersiz hissedersin. Hayat yolunda kötü şeyler yaşarken bu durumların her zaman geçici olduğunu ve bir ömür sürmeyeceğini, bir alanda başarısız olmanın her alanda başarısız olduğun anlamına gelmediğini ve olumsuz şeylerde çevresel faktörleri es geçmemen gerektiğini unutmamalısın. Kendine güzel giden şeylerde en önemli payın senin olduğunu hatırlatmalısın. Böylece benlik değeri hesabında bolca birikimin olacak.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Eğer sen de sıklıkla hayatın sorunları karşısında yanlış çözüm yöntemleri kullandığını fark ediyorsan ya da kullandığın yöntemler işe yaramak bir tarafa sana zarar veriyorsa, geçmişine dönüp bakabilirsin. Geçmişindeki dünyan ile şu andaki dünyan arasında ciddi farklar var. Çocukluk dünyasında birçok şey daha ilkel yöntemlerle çözülürken yetişkinlik dünyasında işler daha farklı olabilir. Ve geçmişinde hissettiğin o alarm durumu, şu an geçerli olmayabilir.
Değersizliğin kaynağını sorgulamak için, özellikle hangi zamanlarda, kimlerle beraberken ve hangi ortamlarda değersiz hissettiğine bir bak bakalım. Değersizlik hissinin çıkışı ilk başta tesadüfi gibi görünse de, her zaman bir tetikleyici vardır. Bu bazen bir insan bazen de içinde bulunduğun ortamdır. Sıklıkla kendini bu konuda gözlemleyip notlar aldığın zaman değersizlik tetikleyicilerini bulabilirsin. Ayrıca değersizlik mazeretleri hissettiğin değersizliği açıklama konusunda bugüne kadar sana çok mantıklı gelmiştir. Bu konuda, bunların mazeret olabileceğini düşünüp aksi durumun nasıl olabileceğini hayal edebilirsin. Ve en önemli şey, değersiz hissediyor olman değersiz olduğun anlamına gelmez kesinlikle.
Reklam
Çocukken yaşadığın dışlanma, yetişkinlikte daha azdır. Çünkü yetişkinlerin dünyasında kendi çevreni kendin oluşturursun ve sana daha uyumlu olan insanlarla birlikte olursun. Ama yine de buna rağmen, yetişkinlik dünyasında da şekilci bakan, dışlama eğiliminde olan insanlar vardır. Bu insanlar seni tedirgin edebilir. Ancak çoğu zaman, verdiğin emek ve aldığın fayda ekseninden baktığın zaman, kendini saklayarak elde ettiğin şey, kendini saklarken, farklı davranırken hissettiğin gerginlik ve sana verdiği zarar düşünüldüğü zaman kesinlikle değmeyecek bir şey. +
acıdan kaçmaya çalışan insan, kaçtığı acıları halının altına süpürerek çözemediği gibi kendisine yeni sıkıntılar edinir. Çözüm olsun da nasıl olursa olsun yaklaşımı insan doğamızı inkârdır. Bazı problemler vardır ki, sadece sabredersin. O problem için artık yapacak pek bir şey kalmamıştır. Bunu demirci fırınından çıkmış çok sıcak bir demire benzetebilirsin. Hemen soğumasını istersin, niyetin o demiri kullanmak. Ancak bu öyle bir demir ki, soğuması biraz zaman alacak. Olur da hemen soğusun diye üzerine su dökersen ya da başka bir yöntemle aceleye getirmek istersen, bu durum demiri olumsuz etkileyecek ve kullanmak istediğin malzemenin kalitesini bozacak. Tek seçenek var, bekleyeceksin. Beklediğin zaman sonuca ulaşacaksın.
Uzun zamandır, insanlarda fark ettiğim bir durum var. Diyelim ki biri bir şeyi çok istiyor ve bu istediği şey olmadığı için çok mutsuz hissettiğini söylüyor. Bu kişinin istediği şey, temel hayat ihtiyaçları değilse ve olmazsa da olur şeylerse, kişi o istediğini hayatına aldığı andan kısa bir süre sonra eski haline dönüyor. Yani böyle bir durumda mutsuzluğu ortaya çıkaran şey, arzu nesnesinin eksikliği değil kişinin içsel eksikliği oluyor.
Diyelim ki bir kapıdan güzel bir haber gelmesini bekliyorsun. O kapı çalacak ve o beklediğin güzel haberi alacaksın, her şey çok güzel olacak. Kapının zili çaldığı zaman evin her yerinden duyabilirsin ama sen yine de kapının önüne diz çökmüş bir şekilde bütün dikkatinle kapıya bakıyorsun. Evde televizyon izleyebilir, kitap okuyabilir ya da ailenle sohbet edebilirsin. Ama sen kapıdan başka bir şey görmüyorsun, içeriden birisi seslenince, sana hadi kızım/oğlum gel çay içelim dediğinde, hiçbiriniz beni anlamıyor diye tepki gösteriyorsun. Ama kapı çalsa zaten duyarsın, kapıda beklemenin anlamı var mı?
ölümden bahsettiğiniz zaman insanlar tedirgin oluyorlar. Böyle olunca ölüm kavramı içimizde oturmuyor ve kaçtığımız karanlık bir tarafı temsil ediyor bir yanıyla. İşte olumsuz duygular da biraz bu hale gelmeye başlıyor zihinlerimiz için. Eğer ki öfke hissediyorsan öfken sana bir uyarı veriyordur, bir sorun var bunu çöz diyordur, endişe hissediyorsan kendini koruman ve önlem alman gereken bir durum var mı diye soruyordur. Elin ateşe değerse canın yanacaktır. Çünkü canın yanmasaydı ateşten korunman gerektiğini öğrenemezdin. Duyguların da yaşadıklarının reaksiyonudur. Duygularını yargılamak yerine onların ne demek istediğini dikkate alman senin kılavuzun olacaktır.
Reklam
Zayıf olduğunu hissettiğin zamanlarda kendine acınası bir varlıkmış gibi davranmamalısın. Böyle olunca kendini güçsüzlüğünden kaçmak zorunda hissedersin, kendine öfke duymaya başlarsın ve içsel huzurundan uzaklaşır kendine yabancılaşırsın. Bazen denk geldiğim fazla gururlu insanların, kendi güçsüzlüklerini bir kusur gibi algıladıkları için demirden bir elbise giymiş gibi huzursuzluk içinde olduklarını gözlemlerim hep. Çok doğal insani zayıflıklarını bile, karanlık sırlarmış gibi saklarlar, her daim herkese güçlü görünmek zorunda hissederler, bazen kendilerine bile. Halbuki insan kendi doğasının farkında olsa, bazen güçlü bazen de güçsüz olabileceğinin doğal olduğunu anlasa, kendisi için her şey daha kolay olacak
Bazı insanlar vardır ki, enerjisiyle, içinin güzelliğiyle girdiği ortamı, dokunduğu insanı dönüştürür. Hayat yolunda karşına böyle insanlar çıkınca onların değerini bilmen ve bu insanlarla ilişkilerine yatırım yapmanı öneririm. Modern dünyada dostluklarda bile fetihçi bir yaklaşım benimseyebiliyor insanlar; hep yeni insanlar olsun, daha fazlası olsun gibi. Ama elde olanlar zaten elde edildiği için o kadar önem verilmeyebiliyor. Eğer böyle insanları cepte görürsen ve arka plana atarsan, onlarla olan ilişkilerin bakımsız hale bile gelecektir ve sen iyi olanın değerini bilmemiş olacaksın. Hayatında bir sürü gereksiz kalabalık olacağına, seni gerçekten anlayan ve sana iyi gelen birkaç kişi olsun yeter.
Amacı olumlu anlamda değişim olan hiçbir insan söylemlerinin içerisinde, karşı tarafı aşağılayıcı, hor görücü ve hakaret ederek konuşmaz. Karşındaki insan sana karşı bu şekilde bir konuşma içerisindeyse, eleştirilerin içeriğine bakmanı öneririm. Aşağılama var mı, küçümseniyor musun ya da kişilik haklarına saygısızca hakaret mi ediliyor? Bu soruların cevabı evetse, karşında iyi niyetli ve yapıcı bir eleştirmen olmadığı kuvvetle muhtemeldir. Böyle bir durumda söylenilenlerin kendinle ilgili olmadığını sık sık hatırlamalısın.
62 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.