Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Korku üreten bir toplumda, nörotik insanlarla nörotik olmayanları kesin olarak ayırmak mümkün görünmüyor. "Sağlıklı" denen insanlar da; hastalıklı -yani, korkunun zorlamasıyla çı­kan- karakter oluşumları taşıyorlar. Zaten toplumun tümü hastaysa, sağlıklı olmak, hastalıklı durumun ortalama ve bu yüzden de göze batmayan bir türü anlamına gelebiliyor.
Korku hoş bir şey değildir ve bundan dolayı, derhal korkuyu azaltacak ya da bertaraf edecek psişik mekanizmalar uyandırır. Korkuya karşı en genel savunma mekanizması, uyum sağlamaktır; daha açık söylemek gerekirse, toplumun güçlerine boyun eğ­mektir. Bu yolla korku, mükemmel bir egemenlik aracı olur.
Reklam
Çocuğun hayatındaki ilk otorite kişiler, çoğu kez annelerle babalar oluyor. Çocuk, onların aracılığıyla, kendi özgürlüğünün sınırlarını kavrıyor. İstediğini yapamıyor, ama anne ve babanın istediğini yapmak zorunda kalıyor, boyun eğiyor. Boyun eğme, gönüllü olarak sağlanmıyor; çünkü bunun anlamı, doğrudan ih￾tiyaç tatmininden kısmi vazgeçiştir. Anne ve baba, çocuğu, "uslu" durduysa (şefkatle, tatlı sözler ya da şekerle) ödüllendirerek; "yaramazlık" ettiyse (sevgiden mahrum bırakarak, azarla ya da dayakla) cezalandırarak boyun eğmeyi sağlamak istiyor. Böylece onlar, birer yargıç durumuna geliyor ve çocuğun mutluluğu da, bu yargıçların vereceği karara bağlı oluyor. Yaşı ilerledikçe çocuk, başka yargıç kişilerle karşılaşıyor. Bunlar, çocuk yuvasındaki bakıcı kadın, öğretmen ve rahiptir. Bunların hepsi, çocuğun üze￾rinde sahip oldukları zorla, onu -her zamanki davranışına gö­re ödüllendirmekte ya da cezalandırmaktadırlar. Sevgi görmek ya da cezadan kurtulmak amacıyla çocuk, neredeyse "gönüllü olarak" uyum sağlamaktadır. Bu uyumun motoru, sevgiden mahrum olmak ve ceza görmek korkusudur.
Sayfa 25
Ruhsal acıların özünde, çoğu kez üstü örtülü, başka ifadelerle süslenmiş, derin bir korku bulunmaktadır. Bu korku, çok çeşitli görünümlerde ortaya çıkar: "Sağlıklı" insanda, başkalarının kendi hakkında ne düşünebileceği korkusu olarak; konuşma korkusu olarak; amirlerden ve rakiplerden, üniformalardan ve kurumlar￾dan duyulan korku olarak; cinsel ilişki öncesinde ve sırasında beliren korku olarak; başarısızlık ya da hastalık korkusu olarak vs. Bu toplumun hayatında her yanda bulunduğu için göze bat￾mayan bu korkuya, çanak yalayıcı üniversite psikologları "normal" der, ama gerçekte, normalden başka her şeydir. Bu korku, bütün hayatımızı zehir eden kötü bir hastalıktır. O, yalnızca bi￾reysel hayatımızın değil, bütün bu toplumun ayrılmaz parçası durumundadır. Bu korku, kapitalizmin malıdır; yalnızca onun ürünü olarak değil, aynı zamanda onsuz her şeyin çökeceği bir yapıtaşı olarak da bu sisteme aittir
Önsöz
"Suriyelilere Ne Ekmek Ne De Su"
"Birlikte reddetmek ve birlikte nefret duymak, iç bağları sağlamlaştırmaktadır. İki insanın bir olup bir üçüncüye çamur attığı anda, artık bunlar, birbirlerinden korkmamaktadırlar. Bireysel korkunun kolektif özdeşleşme yoluyla aşıldığı her yerde, faşizme giden psikolojik yol artık uzak değildir. O zaman, egemen sınıflar her ciddi toplumsal bunalımın üstesinden, psikolojik faşizmi, açık - politik olanına dönüştürerek gelebiliyorlar." (Dieter Duhm, Kapitalizmde Korku, s. 188-189, Psikolojik Faşizm, Ayrıntı Yayınları) i.hizliresim.com/XX04jO.jpg
Geri118
185 öğeden 181 ile 185 arasındakiler gösteriliyor.