Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Nilgün Marmara Şiirleri 1958 yılında İstanbul'da doğdu,Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatınu bitirdi. Dergilerde şiirleri yayınlandı. 13 Ekim 1987 de kendi kararı ile yaşamını sonlandırdı. Tanıklara göre, kendisini balkondan aşağıya bıraktığında, hiç sesi çıkmamış, hiç bağırmamış, çığlık atmamış. BANA DOĞRU GELEN KİM?"YA
"Gece yağan yağmurun sesinden güzel ezgi biliyor musun ? Gece yağan yağmur kadar mahrem, onun kadar doğal, onun kadar gizemli, onun kadar çenebaz bir başka şey var mı bildiğin ? Kulaklarımız o kadar paslandı mı ki, tramvayların zil vuruşlarından, top gümbürtüsünden ya da senfoni konserlerinden başka bir şey işitmek istemiyoruz artık? Geceleyin şıpırtısı kaldırımlara vuran, kaldırımlarla söyleşen, arzulu fısıltılarını evlerin pencerelerine, damların kiremitlerine buyur eden, yaprakların altına kaçıp sinmiş milyonlarca sineğe tıp tıp, usulcacık masallar anlatan, ince yazlık giysilerimizden geçerek omuzlarımızı döven ya da minicik gong vuruşlarıyla ırmağa düşen binlerce damlanın senfonisini işitmez mi olduk? Kendi yaygaramızdan başka bir şeyi duyamaz mı olduk artık ? Ama yağmur uykularından uyanmış çocuklara geceleri hâlâ masallar anlatır. Çocuklar için güler ve çocuklar için ağlar geceleri; pencere camlarına karşı küçük pembe kulaklarına doğru çocukların. Ve onlan yatıştırır, düşsü ülkelerine geri götürür bırakır onları."
Sayfa 251 - Sevimli, Mavi, Gri GeceKitabı okudu
Reklam
Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. Bana acımayın. Ben kötüyüm; sizlere karşı kötü duygular besledim içimden. Beceriksizliğimden uygulayamadım kötü düşüncelerimi. Sizleri kıskandım, küçük gördüm, bayağı buldum: bana yapılmasını istemediğim kötülükleri sizlere yapmak istedim. Fırsat bulunca da yaptım. Dün gece rüyamda biri beni öldürdü. İçimin boşaldığını hissettim. Ben de ne işkenceler düşünmüşümdür bana kötülük edenler için. Beni de öldürmelerini istiyorum artık. Çünkü, artık olduğum gibi kalmaya dayanamıyorum. Yalnız, beni öldürürseniz kötülüklerim gene gizli kalacak. Onları bir sır gibi mezara götüreceğim: gene aldatacağım sizleri. Gelin, hep birlikte, önce yaşarken öldürelim beni. Aklıma geldiği zaman bile ürperdiğim yaşantılarımı ortaya koyalım: didik didik edelim. Ondan sonra ölümün bir anlamı olur benim için. Sizin de işinize yarar: benim gibilerden sakınırsınız bundan sonra.
Sayfa 594
adam sözcüğü için şimdiden özür diliyorum
Başka insanlara karşı korkunç suçlar işlemeyi sürdüren bir adamın, birkaç kırık pencere için tazminat istemeye yüz bulabildiği ve bu tazminatın ona verildiği çarpık önceliklerin olduğu tuhaf bir dünyada yaşıyoruz diye düşünüyorum.
Sayfa 227Kitabı okudu
Cenab-ı Hakk, insanın vicdanında, insanı Allah'a bağlayan iki bağ ve ona açılan iki pencere vermiştir. Birisi insandaki nihayetsiz acizlik, diğeri ise sonsuz fakirliktir. Gerçekten insan âciz olduğundan, aşırı soğuk ve sıcaktan tut, dünyadaki bütün musibet, bela ve ölümler, kendisini istemeyen bir kısım insanlardan ta nefis ve şeytana kadar rahatsız eden hadsiz düşmanları onu bulunur. İnsan, bu düşmanlardan dolayı sıkıntıya düştüğü anda, o düşmanlarına karşı acizliğini defedecek bir güce sığınır. Buna en bariz delil ise, her sıkıntıya düşenin ağlayıp sızlaması, feryad edip başkalarından yardım dilemesi ve her hastanın doktora müracaat etmesidir. Evet, düşmekte olan bir uçakta, batmak üzere olan bir gemide hiçbir ateist bulunmaz. Hatta Firavunun bile boğulmak üzere iken "Musa'nın Rabbi'ne inandım." demesi buna güzel bir örnektir. Bu âcizlikle beraber insanda nihayetsiz bir ihtiyaç ve fakirlik de bulunur. Yokluktan varlığa çıkmaya, hayatını devam ettirmek için vücudundaki bütün aza ve cihazlara, teneffüs ettiği havaya, içtiği suya ve yediklerinden tut ta cennetteki ebedi saadet ve Cemalullahı görmeye kadar, maddi ve manevi nihayetsiz ihtiyaçları bulunur. Hâlbuki bu ihtiyaçlarını gideremeyen bir cüz-i ihtiyariden başka hiçbir sermayesi de bulunmuyor. İnsan; sebebler ve tabiat gibi varlıklara da baktığında onların da başkasının yardımına muhtaç ve kendisi gibi âciz ve fakir olduğunu görür. Öyle ise bu durumdaki insan, ancak nihayetsiz kudret ve rahmet sahibi bir zatın yardımıyla ihtiyacını giderebilir. O yardıma ulaşmak, ayet-i kerimede ifade edildiği gibi, ancak ibadet ve dua ile mümkündür.
Sayfa 48 - Sueda yayıncılıkKitabı okudu
Edep, Nezâket ve Terbiye
Osmanlılar'ın edep, nezaket ve terbiye husūsunda kaydettikleri seviye, hiçbir milletle käbil-i kıyas değildir. Onların muâşeret ādâbı, misli görülmemiş bir mükemmellik ve incelik arz eder. Bunlar, millet ve mez- hep ayrımı yapılmaksızın bütün insanlara karşı aynen riayet edilen rühi ve vicdanî bir kânun mesåbesindedir. Dolayısıyla Osmanlı
Sayfa 501 - Erkam yayınlarıKitabı okudu
Reklam
105 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
28 saatte okudu
Herkese merhaba ayın bir diğer okuduğum kitabı Profesör Andersen'in Gecesi oldu. Yazardan okuduğum ikinci kitap. Üslubuna aşina olduğum için kitabı yadırgamadım. Farklı bir tarzda yazılan, merak uyandırıcı bir konuya sahip kısa bir eser. Edebiyat profesörü Andersen'in tek başına geçirdiği Noel gecesinde neler yaptığını anlatmasıyla
Profesör Andersen'in Gecesi
Profesör Andersen'in GecesiDag Solstad · Yapı Kredi Yayınları · 2021442 okunma
kentler ve anı 3
Yüksek burçlarıyla Zaira'yı boşuna anlatmaya çalışacağım sa na gönlüyüce Kubilay. Merdivenli yolların kaç basamaktan oluş tuğundan, kemer kavislerinin açı derinliğinden, çatıların hangi kurşun levhalarla kaplandığından söz edebilirim sana; ama şim diden biliyorum, hiçbir şey söylememiş olacağım sonunda. Zira bir kenti kent yapan şey bunlar değil,
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.