Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dernhelm

Dernhelm
@keitsuki
"Dünyada kalem ve kâğıt oldukça hiç aralıksız ve hiç usanmadan üzerinde gideceğim bir yol olduğunu kim görmez ki?" #173744076 #79824154
Bana göre değildi bu dünya; bir avuç utanmaza, arsıza, dilenciye, ukalaya, kabadayıya, gözü gönlü aç olanlara göreydi burası. Yeryüzünün ve gökyüzünün güçlülerine avuç açan, kasap dükkanının önünde bir parça et için kuyruk sallayan aç köpek gibi dilenen ve yaltaklananlara yakışırdı bu dünya. İkinci bir hayat düşüncesi beni korkutuyor ve yoruyordu. Hayır, bu mide bulandırıcı dünyaları, bu uğursuz yüzleri görmeye ihtiyacım yoktu benim. Tanrı o kadar görgüsüz müydü ki kendi dünyalarını gözüme soksun benim! Ama ne yalan söyleyeyim, eğer yeni bir hayatı yaşamam gerekiyorsa, duygularımın, düşüncelerimin uyuşup körelmesini isterdim. Böylece zahmetsizce nefes alabilir, yorgunluk hissetmezdim, bir Lingam tapınağındaki sütunların gölgesinde kendi başıma yaşar giderdim. Güneş gözümü almaz, insanların sözleri, hayatın sesleri kulaklarımı tırmalamazdı.
Sayfa 78 - Kırmızı KediKitabı okudu
Reklam
Gitmeden önce bu dört duvar arasında beni cüzam gibi ya da habis bir ur gibi içten içe yiyip bitiren dertlerimi kağıda dökmek istiyorum. Ancak bu şekilde düşüncelerimi toparlayabilirim. Amacım vasiyetname mi yazmak? Asla! Çünkü ne malım var devlere yedireyim ne dinim var şeytana vereyim! Dahası bu yeryüzünde benim için az da olsa değer taşıyan ne var ki! Hayat denen şeyden el çektim, bıraktım, elimden yitip gitsin istedim. Ben ölüp gittikten sonra bu kağıt parçaları ister okunsun, isterse sittin sene okunmasın, canı cehenneme! Ben sadece yazmak ihtiyacından, benim için aciliyet arz eden bir zaruretten dolayı yazıyorum. Buna muhtacım. Çünkü düşüncelerimi hayali varlığıma, kendi gölgeme aktarmaya eskisinden daha çok ihtiyacım var. Lambanın ışığıyla duvara düşen şu yamuk, uğursuz gölge ne yazdıysam hepsini dikkatle okuyup yutuyor adeta. Bu gölge kesinlikle benden daha iyi anlıyor onları. Ben yalnızca kendi gölgemle güzelce konuşabiliyorum. Beni konuşmaya zorlayan da oydu zaten. Yalnızca o tanır beni, mutlaka anlar.
Sayfa 42 - Kırmızı KediKitabı okudu
Bütün kalbimle kendimi unutkanlık uykusuna bırakmak istiyordum. Keşke unutmak mümkün olsa ve bu hep böyle devam etseydi! Gözlerim kapanınca, uyku ötesinde yavaş yavaş mutlak yokluğa doğru gitse de varlığımı hissetmez olsaydım. Keşke mümkün olsa da bütün varlığım bir mürekkep lekesinde, bir musiki ahenginde ya da rengarenk bir ışıkta eriyip gitse ve sonra bu dalgalar ve şekiller gitgide büyüyüp büsbütün yok olsaydı; işte o zaman arzuma kavuşurdum.
Sayfa 40 - Kırmızı KediKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Böyle durumlarda herkes kendi hayatının güçlü bir alışkanlığına, bir takıntısına sığınır. Ayyaş içer, edebiyatçı yazar, heykeltıraş yontar; bir kaçış vesilesiyle her biri hayatlarındaki en güçlü itici güce yönelerek acısını, içindeki ukdeyi döker. İşte böyle zamanlarda, gerçek bir sanatçı kendinden bir şaheser yaratır.
Sayfa 27 - Kırmızı KediKitabı okudu
Tek korkum henüz kendimi tanımamışken yarın bir gün ansızın ölüvermek! Çünkü tecrübelerimden, benimle diğerleri arasında ne kadar korkunç bir uçurum olduğunu fark ettim ve mümkün olduğunca susmam ve düşüncelerimi kendime saklamam gerektiğini anladım. Şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir. Duvardaki eğik bir gölge, yazdığım her şeyi olanca iştahıyla silip süpürüyor sanki. İşte bu yüzden denemek istiyorum bunu, ola ki birbirimizi daha iyi tanırız böylece.
Sayfa 14 - Kırmızı KediKitabı okudu
Reklam
Öyle yaralar vardır ki hayatta, ruhu cüzam gibi yalnızlıkta yavaşça yiyip bitirirler. Kimseye anlatılamaz bunlar; çünkü herkes bu inanılmaz yaralara genellikle tuhaf ve az rastlanan şeyler olarak bakar. Biri çıkar da bunları anlatmaya yahut yazmaya kalkarsa, insanlar yaygın kanıya ve kendi düşüncelerine göre, onları kuşkucu ve alaycı bir gülümsemeyle karşılar. Zira insanlık henüz bir çaresini bulamamıştır bu dertlerin. Tek ilaç, şarap içerek unutmak ya da afyon ve uyuşturucularla yalancı bir uykuya dalmaktır. Ama ne yazık ki bu tür ilaçların etkisi gelip geçicidir, acıyı dindirecekleri yerde, zamanla daha da şiddetlendirirler. Acaba bir gün bu doğaüstü olayların sırrını çözecek, ruhun komadayken uyku ile uyanıklık arasında, kendinden geçme halinde beliren gölgesinin yansımasını anlayacak biri çıkacak mı?
Sayfa 13 - Kırmızı KediKitabı okudu
Son olarak, sen hep bizimkisi elden düşme, yandan vuruk, çıkma bir mutluluk, diye süslü püslü laflar ediyordun ya hani; o bile değilmiş sanki güzel kardeşim, bizimkisi bizim gibilerle dolu koskoca bir boşlukmuş. En azından bana öyle geliyor. Zırvalıyorum işte, salla gitsin. Hem zaten, ne ki hayat en nihayetinde, dön dolaş birkaç muhabbet, birkaç insan... Ben bıktım o insanlardan. En çok da kendimden. Haksız mıyım, hiç tanımadığım, hiç bilmediğim ve belki de hiç var olmayan güzel kardeşim? Bütün mevsimleri yaşadım. Bütün sokaklardan geçtim. Yeter artık, vakit tamam. Bana müsaade, Gidiyorum.
Sayfa 118 - YKYKitabı okudu
O zaman söylesene hiç tanımadığım, hiç bilmediğim ve belki de hiç var olmayan güzel kardeşim, söyle buraya kadar gelmişken memur bey de duysun: Ölsem ne, yaşasam ne, ne anlamı var ki ikisinin de? Anlamı bu işte, bu kadarcık işte, yok -gelişine bam bam bam, yaşa, geç ve öl, hepsi bu; çok da büyütülecek bir mesele değil hani. Annecim, ablacım, ne olur siz de çok büyütmeyin. Hem şurada on yıl, yirmi yıl daha yaşasam ne olacak? Daha çok fatura ödemekten, daha çok yemek yemekten, tuvalete gitmekten ya da daha çok ölüm görmekten başka ne var ki beni bekleyen? Keder. Evet, bir tek o var. Günbegün kıyılarda köşelerde birikecek bir keder... Belki birkaç da mutlu anım olacak, elbet olur, herkesin olur. Ama ferahlatıcı olduğu kadar, uçucu da bir şey aynı zamanda mutluluk; yaz akşamı tül perdeyi havalandıran rüzgardan ya da ateş başında dalgalanan iki silik gölgeden ötesi değil. Ötesi, bir parmak tortu çünkü diplere çöken -çöken ve tekrar kedere dönüşen. Kapkara bir devridaim, fasit bir daire... Yani böyle... Yani sonu yok. O nedenle bana müsaade. Emin olun çok sıkıldım. Bu çan eğrisinin en dibini görmek istemiyorum artık, bence yeter. Annecim, ablacım, canlarım, canlarım, canlarım benim, ne olursunuz üzülmeyin. Ben hatırlanmaya değecek birisi değilim, öyleymişim gibi davranıp kendinizi yok yere harap etmeyin.
Sayfa 115 - YKYKitabı okudu
Fotoğraf demişken, size de olur mu bilmem, nedense birilerinin fotoğrafını çekerken, gizliden gizliye o insanların öldüğünü ve de tam o karenin içindeki gülüşleriyle hatırlanacaklarını düşünürüm. Sırf bu yüzden, en neşeli fotoğraflar -hatta özellikle de onlar- çok hüzünlü gelir bana. Son zamanlarda yazarken de buna benzer bir hisse kapılıyorum. Bazı harflerin ucuna ya da cümlelerin sonuna yuva kuruyor sanki ölüm. Kalem, kağıdın üstünde bekledikçe -bir tereddüdün kucağında büyüyüp uçurum oluyor harfler. İşte güzel kardeşim, ben bunun için yazıyorum; bir tereddüdün ağırlığının kaç mikrogram mürekkebe denk geldiğini görebilmek için.
Sayfa 113 - YKYKitabı okudu
Özlenen seyirciye mektup
Benim tanımadığım dostlarım, kız kardeşlerim... Biz sık buluşamazdık. Özlerdik çok birbirimizi. Sonra bir anda beklenmedik bir yerde kavuşuverirdik. Ben ilk "Yalansız kul mu var? Girdiğin yol mu dar? İçin neden üşür, çıktığın dağ mı kar?" diye soruyla başlardım lafa. Sen de "Buranın adı İstanbul." diye cevap verirdin. Gözümde
Sayfa 253 - Doğan NovusKitabı okudu
Reklam
Yıllar sonra, düşüncelerimin kaçınılmaz olmadığını anladım. Düşünceleri de gözlük takar gibi takıyorduk. Tercih etmediğin şeyleri, bir kitabın sayfasını çevirir gibi değiştirebiliyor, başka düşüncelere geçebiliyordun. Bu bende büyük bir hafiflik yarattı ama ağırlığı da vardı. Bu, düşüncelerimin seçimlerini de bana vererek, beni kendi duygularımın da sorumlusu yapıyordu. Duygular suçlanamazdı. Kolay da kaçılamazdı. Bazı duygular okyanustaki anafor misali, insanı içine çeker, diplerde nefessiz bırakırdı. İstersem düşüncemden vazgeçebileceğimi, onu bir sayfa çevirir gibi değiştirebileceğimi anlamıştım ama sayfa bazen ağırdı. O sayfa bazen tüydendi ama bazen de demirdendi. Düşünceni seçmek her zaman kolay değildi. Bunu anladıktan sonra hala, ben de, hem de sık sık, düşüncelerin akıntısına kapılıp kıyılara çarpa çarpa yaralar alıyorum. Meditasyon yapmayı her denediğimde, kafamı kendi gökyüzüme kaldırıp, ne kadar bulutlu olduğuna şaşırıyorum. Düşünceler konçertosunda vals yapıyorum, sonra onu biraz ileri itip mesafe koymak istediğimde de, elimi başka biri tutup beni piste kaldırıyor.
Sayfa 248 - Doğan NovusKitabı okudu
Ne zaman "Yok, ben bunu yapamam." dediğim bir şey yapsam, içinden değişmiş ve yenilenmiş biri olarak çıkıyorum. Yüzü gençleştiren kremler varsa, ruhu gençleştirici aktiviteler var. Seni, katılaşıp kendine kabul ettirmediğin bir önceki bölümüne geri götüren şeyler. Nil bunu yapmaz, sevmez, yorulur, onluk değil dediğin şeyler. Hani herkes bize, sonra da biz kendimize şöylesin, böylesin demeden önceki ilk sayfaları hayatın. Her şey mümkün, her şey denensin, her şey olur. O zamanlar. Sonra biliyoruz ki, beyinde budama başlıyor ve senin o geniş ve çoklu yolların, gidip gidip geldiğin patikalara dönüyor. Hatta ne patikası, otoyol. İşte bu yüzden dilerim herkesin hayatında, onu kendinden dışarı basmaya davet eden biri olsun. Şiir yazamam diyene yazdıran, dağa çıkamam diyeni tırmandıran. Kalıpların kırılıp yeniden yapıldığını bilen, güvendiğin biri. Seni olduğundan daha fazlası olmaya davet eden.
Sayfa 240 - Doğan NovusKitabı okudu
İnsanın kafasından saniyede o kadar fazla düşünce treni geçer ki, bazen "Neden istasyon kurmadın?" diye üzerine gelirler. "Nasıl kuracağım ki kafamdaki düşüncelere istasyon?" diye sorarsın. (İllaki herkes bir ara bu soruyu sorar.) Cevabına meditasyon derler, farkındalık derler, derin nefes al ver kuruluyor derler. Doğrudur da.
Sayfa 232 - Doğan NovusKitabı okudu
Bu yaşına kadar ne öğrendin derseniz, devam etmeyi öğrendim. En en tepede bir kaya vardı. Ondan sonrası inişti bence. Sonrasını göremesem de, bütün görkemiyle tepeden bize bakan kayanın müjde vereceğinden emindim. Adını Umut Kayası koydum. Ne zaman geriye baksam, kat ettiğimiz yola inanamıyor, kayaya az kaldı diyordum. Dağ bana, kat ettiğim yolla
Sayfa 204 - Doğan NovusKitabı okudu
Özkan Abi'nin Ardından
Şimdi düşünüyorum da, keşke yaşarken sana bunları söyleseymişim... Yani ne kadar önemli olduğunu bu topraklarda çalan müzik için. Senin, MFÖ'nün peşinden durdurulamayan bir nehir gibi sürüklendiğimizi... Ele güne karşı yapayalnız kaldığımızı, mazeretimiz olduğunu, zincirin kopuk olduğunu ve olduramadığımızı... Bu kelimenin her zaman sana ait
Sayfa 193 - Doğan NovusKitabı okudu
1.097 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.