Biz yaşadığımız ortamın bize dayattığı kalıplaşmış yaşam biçiminden çıkamadığımız için karanlık bir dünyada savaşıp durduk , rasgele kırdık birbirimizi . Aklımız ermedi adam gibi yaşamaya. Bir ışık yakıp birbirimizi aydınlıkta görmek hiç aklımıza gelmedi. Savaşıp durduk otuz yıl boyunca.
Bir ben varım dopdolu. Gör lütfen; ruhum, bilincim, yüreğim var... Ruhumu, bilincini, yüreğimi görmezden gelme, parçalama beni! Lütfen bütünlüğümle kabul et beni. Beni bütün olarak görmediğinde dayanılmaz acılar çektiğimi anla..
Topluma kabul edilmeyişimi çok da büyük bir üzüntü duymaksızın sineye çektim; çünkü bana öyle geliyordu ki etkin bir mesai arkadaşı, bu dışlanmaya rağmen insanlığın oluşturduğu yapıda kendine küçük de olsa bir yer bulmayı başarabilirdi.
gittim başlangıca
bana bir armağan olarak sunulan
yaradılışın sancısına gittim .
çünkü aşinayım o ağrıya .
karanlığın şarkısını öyle söyledim ki
ışık oldu içim .
acının sırrına öyle vardım ki
sevinç oldu nefesim .
ve ışığın bükülüşünde aldığım yol
öyle sonsuz ki
çekiyor beni hiçliğe
zamansızlığa çekiyor.
gücüm var hâlâ
kelimeleri iyileştirmeye
kainatla konuşmaya
gücüm var.
başlayabilirim karanlığı aralayarak
bakmaya ruhun gözlerine.
ve başlayabilirim
adını koymadan bildiğim
anları saymaya.
ben dağılan kalbimi tutuyorum
sana akmış olanı.
gecenin yorgunluğunu tanımayan
o acemi kalbe
söz geçirmeye çalışıyorum.
senin saklanarak adımladığın o sokaklarda bir uzay boşluğunda ilerler gibi
eşlik ediyorum varoluşuna,
kelimelerine
ve gözlerinin
inerken artık oturan anlamına.
o bakış bizimdir
o bakış sonsuzluk içinde bulduğumuz ışıklı bir dehlizdir.