“Yine buruk bir mutluluk duygusu, yine derinlerde uyanan o mahcubiyet. Evet mahcubiyet, neden derseniz bilmiyorum. Belki de yeryüzünde bu kadar acı varken, kendini mutlu hissetmenin verdiği suçluluk duygusu...”
"Sanırım olduğumdan daha iyi biri zannediyor beni,daha olgun,daha güçlü. Ama değildim,herkes gibiydim, belki herkesten daha zayıftım, çünkü herkesten fazla yaralanmıştım."
Bu cehennemî sıcağın altın
da, şu tabutta yatan soğuk ceset de bir zamanlar masum bir çocuktu. Talih ona kötü davranmış, çekip almıştı annesini babasını elinden, koruması gereken akrabalar onu terk etmiş, toplum sahip çıkmamıştı. Bırakın sahip çıkmayı, umursamamışlar, aldırmamışlar, nihayet istismar etmişlerdi; sadece bedenini değil, ruhunu da kirletmişlerdi. Toplum diyorum ya, aslında hiçbir anlamı yok bu kelimenin. Akifi biz koruyamamıştık, biz, bu ülkenin insanları. Akif de psikolojik olarak sakatlanmış, kendisine yapılanı başkalarına yaparak bir tür canavara dönüşmüştü
Kadınlar, ama sahiden seven kadınlar, erkeğin güçlü olmasıyla ilgilenmezler. Seni severler, çünkü yüreklerinde bir yere dokunmuşsundur. Bunu farkına varmadan yaptıysan daha çok severler. Çünkü samimi olduğunu anlarlar.
"Çok empati kuruyorsunuz Başkomserim" dedi samimi bir tavırla.
"Ne dünya bu kadar hassasiyeti kaldırır, ne insanlar bu kadar inceliği.
Hakikat çok daha basittir, çok
daha acımasız."