Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mucizelerin gerçeklik duygusunun değil, gerçeğin bir parçası olduğunu anlatıyordu.
Kendisini onyıllardır mutsuz eden şeyin, benliğine hükmeden bu iktidar tutkusu olduğunu anladı.
Reklam
Aynı şekilde onlar, düşlerini anlatanlara da kızıyorlardı. Çünkü düşler, onların gerçeklik duygularına aykırıydı. İşin kötüsü onlar, kendi gerçeklik duygularına gerçeğin ta kendisi diye bakıyorlar, aşina oldukları ve şaşırtıcı bulamadıkları her şeye gerçek diyorlardı. Oysa bu, gerçekdışı olanın tanımının ta kendisiydi.
Dünyadaki her şey bir mucizeyken insan nasıl hayret etmeden durabilirdi? İşte Üzeyir Bey bu düşüncelerle insanların gerçeklik duygusuna değil de, gerçeğin kendisine ve ondaki üsluba sadık kalmaya karar verdi.
Peygamberin torunları bile din için katledilmemişmiydi? Çocuk şehzadelerin öldürülmesi için bizzat şeyhülislâm fetva vermemişmiydi? Bir Rus yazarı, Büyük Engizitör adlı eserinde, İsa Mesih'i yakmak isteyenler bir kardinali anlatmamışmıydı?
Reklam
Buna göre insanlar bir bakıma, güçlü veya güçsüzdü! ama değişen bir şey yoktu. Çünkü güçlü insanlar düelloyla mertçe döğüşüp adam öldürürler, güçsüzler ise korkakça pusu kurup cinayet işlerlerdi.
Dünya'nın bir parçası olmak, bedenin değil benliğin ölümü olmalıydı.
O aslında kör değildi. Çünkü o, gerçekte, dünyada bulunan sadece tek bir şeyi, son derece değerli bir şeyi görmekle ödüllendirilmişti.
Zaten gerçeğin kendisi bir mucizeydi. O her bakımdan şaşılacak, hayret edilecek ve hayran olunacak bir yaratıydı.
Reklam
Varlıklarını benlikleriyle sınırlayan, ve dolayısıyla, aslında ona ait olduklarını hisseden insanlar gibi, varlığını tehdit ettiğine inandığı o devle savaşmaya karar verdi. Bu dev, Dünya'nın ve içindekilerin ta kendisiydi.
Oysa zayıflık denen şey hayat, iktidar ise ölüm değil miydi?
Yafes Çelebi onun başını okşayarak, mucizelere inanması gerektiğini, çünkü mucizelerin gerçeklik duygusunun değil, gerçeğin bir parçası olduğunu anlatıyordu: Zaten gerçeğin kendisi bir mucizeydi.
Dünyayı ve içindekileri bir makineye dönüştürmeye çalışmıştı. İşin acıklı yanı, kendisinin de bir makine olduğunu sanmış, ona durmadan yeni parçalar, çarklar, kasnaklar, somunlar, dişliler, bıçaklar, tabancalar, toplar ekleyerek sakatlığını telafi etmeye kalkmış fakat bu koltuk değneklerinin gideremediği sakatlığı arttıkça artmıştı. "İktidar makinesi" dediği şey, yani onun öz varlığı, sonu gelmez isteklerle büyüdükçe tutkuları da devleşmiş, bu yüzden o nefret ettiği zaaflarını ortadan kaldırarak benliğindeki son insanca kırıntıları da yok etmişti. Oysa zayıflık denen şey hayat, iktidar ise ölüm değil miydi?
Ustaların kılınç yapmak için saatlerce ve günlerce dövdükleri demir neden serttir, bilir misin? O, insanoğluna hemen boyun eğmez, çünkü onların, kendisiyle işleyecekleri suçları bilir. Bu yüzden de ortak olacağı günahların bedelini ateşte dövülürken peşinen öder.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.