“… Julia ve Winston, o an yaşamakta oldukları şeyin uzun sürmeyeceğini biliyorlardı; hatta bu gerçek akıllarından hiç çıkmıyordu. Yaklaşmakta olan ölümün, üstünde yattıkları o yatak kadar ortada ve eli kulağında olduğu gerçeğini hissettiklerinde, çaresiz bir duygusallıkla, tıpkı ecel saatinin vurmasına beş dakika kala son zevk lokmasına saldıran lanetli birer ruh gibi birbirlerine yapışıp kenetlendikleri zamanlar oluyordu…”
“Şimdi sorumun yanıtını söyleyeyim. Mesele şu ki; Parti tamamen kendi çıkarı için iktidar talep eder. Başkalarının iyiliği bizi ilgilendirmez; biz sadece iktidarla ilgileniriz. Zenginlik, şatafat, uzun yaşamak ya da mutluluk değil, talebimiz sadece iktidar; som, saf iktidar. Saf iktidarın ne anlama geldiğini çok geçmeden anlayacaksın. Ne yaptığımızı biliyor olmak, bizi geçmişteki tüm oligarşilerden ayırır. Diğer hepsi, hatta bize benzeyenler bile korkak ve iki yüzlülerdi. Alman Nazileri ve Rus Komünistleri, yöntemleriyle bize çok yaklaştılar, ancak hiçbir zaman onları güdüleyen gerçek sebepleri tanıma cesaretine sahip olmadılar. İktidarı gönülsüzce ve sınırlı bir süre için ele geçirmiş gibi yapıyorlar, hatta belki buna inanıyorlardı; insanların özgür ve eşit olacakları bir cennet az ötedeydi. Ama biz onlar gibi değiliz. Kimsenin sonradan bırakmak niyetiyle gücü elde etmediğini biliriz. İktidar, bir araç değil, amaçtır. Devrimi korumak için diktatörlük kurulmaz; diktatörlüğü koruma için devrim yapılır. Zulmün gayesi zulümdür. İşkencenin gayesi işkencedir. İktidarın gayesi iktidardır. Şimdi anlamaya başladın mı beni?”
Oligarşik yönetimin özü, babadan oğula intikal etmesinde değil, ölülerin yaşayanlara dayattığı belirli bir dünya görüşü ve belirli bir yaşam biçiminin sürdürülmesidir.