"Dini ve geleneği, bir siyasal güç kaynağı olarak baskı altına almış ve toplumu bu açıdan yeni devrimlere hazırlamıştır. Bu yaklaşımdan dolayı, Atatürkçülük, dine karşı bir öğreti olarak damgalanmıştır. Oysa ki Atatürkçülüğün, bir siyasal güç kaynağı olma niteliğini elinden almaktan başka, İslam dini ile bir ilişkisi yoktur. Bu yaklaşım çağdaş bir kişiye çok olağan gelirse de, o günkü koşullar altında, İslam dinine yapılan en büyük saldırılardan biri niteliğini taşıyordu. Çünkü, İslam dini, siyasal iktidarı da düzenleyen bir kurallar bütünü olarak doğmuştu. İşte bu yaklaşımdan dolayı, Atatürkçülük, toplum içindeki yerini ve gücünü yitiren din adamlarının gözünde dinsiz bir öğreti niteliği kazandı."
"Türkiye çapındaki bir araştırmanın bulgularına göre halkın 3'te 2'si çocuklarını dövüyor. Eşlerini döven erkeklerin bulunduğu aileler ise halkın yarısı. Yine ailelerin yarısının çocuğu, okulda öğretmenlerinden dayak yemiş. Halkın yarısı çocukların dövülmesini gerekli görüyor, 4'te 1'i de erkeklerin karılarını dövmesini olağan karşılıyor.Bir başka biçimde söylemek gerekirse, "seçmen vatandaşlarımız" dayakla büyüyor ve dayağı günlük yaşamın ve eğitimin bir parçası olarak görüyor.
Türkiye 21. yüzyıla, böyle bir aile yapısının yetiştirdiği seçmenlerle, demokrasiyi işletmek ve insan haklarını yaygınlaştırmak savıyla giriyor."
Bütün bu süreç içinde, bir düşünceyi ya da ideolojiyi eyleme aktarmada en işlevsel araç, bir "ortak düşman" ın varlığıdır. Böylece ortak düşman tehdidi karşısında, hem grup üyeleri kişisel kimlikleri ve güvenlikleri için birbirlerine daha yakınlaşır, hem de grup, " kendini korumak için" "en iyi savunma saldırıdır" anlayışı içinde eyleme geçer.
" Ortak düşman" kavramı, sosyal psikolojinin en iyi bilinen ve uygulamada da en çok kullanılan kurallarından biridir.
"Türkiye'ye 21. yüzyılda tam bir "kent toplumu" deme olanağı yoktur. Çünkü, nüfusun çoğunluğu artık kentlerde yaşamakla birlikte, ne bu kentler bildiğimiz anlamda "kent"tir, ne de nüfus klasik anlamda "kentli"dir."