Bu kitabı yazarken amacım yalnızca "32. Gün" adlı televizyon programının 1985 yılının yaz aylarında başlayıp bugüne dek uzanan hikâyesini anlatmak değildi. Bana göre "32. Gün "ün öyküsü dar bir çerçevede sıkışıp kalmamalı, aynı zamanda başka işlevleri de yerine getirmeliydi. Kabul edersiniz ki, 32. Gün'ün 1985'te yayın hayatına başlamasından beri geçen on yıl Cumhuriyet tarihinin en hızlı değişimlerinin yaşandığı, en çalkantılı dönemlerinden biridir. Eskiden hiç değişmeyen ya da yirmi yılda bir değişen kurallar, kalıplar, ilişkiler bu dönemde hemen her gün başkalaştı, ortaya daha öncekilere hiç benzemeyen toplumsal oluşumlar çıktı. Böyle olunca da 32. Gün'ün hikâyesi ister istemez son on yılda Türkiye'de yaşanan değişimlere ışık tutan bir nitelik kazandı. Kitabı tasarlarken yola çıktığım gerekçelerden ilki ve belki de en önemlisi, Türkiye'de televizyonculuğun nereden nereye geldiğini ortaya çıkarmak, elektronik medyada yaşanan değişimi sergilemekti. Bu değişim çok önemlidir, çünkü toplumsal alanı temelden etkileyen bir nitelik taşımaktadır. Açıkçası, Türkiye için tek kanallı siyah-beyaz TRT yayınından bugün sayıları yirmiye ulaşan ülkesel televizyon istasyonuna uzanan yol hiç de kısa ve kolay değildi. Bu iş için çok mücadele verildi, çok acı çekildi, çok diyet ödendi. Hala da ödeniyor. Çağımızın medyası televizyon biz Türklerin hayatına nasıl ve niçin girdi, bugün TV yayıncılığında geldiğimiz nokta nedir, hızla yaklaşan yirmi birinci yüzyıl neler getiriyor?..
