sistemden, tüketim kültürü denildiğini işittiği şeyden, erkek egemen toplum denen eli şeyinde deliler ordusundan, kısacası toplam on altı on yedi kitaptan okuduğu, bir kısmını da kulaktan dolma edindiği birçok şeyden vakit buldukça nefret ediyor.
Dergi satmak da ayrı bir züldür ; şairliğin haysiyetini yerle bir eder,insanı kendine inanmak sınavıyla baş başa bırakır. Neden bilmem, pek çoğumuz, hatta dağda sümüğünü yalayarak büyüyen köylü çocukları olsak bile, bizi baston yutmuş gibi dik durmaya zorlayan bir onurla yetişmişizdir. Başkalarından bir şey istemek benliğimizi ucuz cam gibi çatlatır ; tuzla buz eder.
İşte benim gibiler için davaya hizmet de, nefsini ayaklar altına alıp başkalarından istemek çabasında yatar. Dava için dergi satılır vs. Yoksa dava için çekip adam vurmak en kolayıdır, en hafifidir; kibirdir, nefsine yenilmektir.
İktisat'ta bizim arkadaş grubunda bile iki öğrenci vardı, ki birisinin babası Refah Partisi'nden belediye başkanı mı neydi, yanlarında adamların kutsal saydığı şeylere sövüp saysan bile en fazla boş bir gerekçe uydurup kalkarlar. Adamlar çoğunluk oldukları bir ülkede ikinci dünya savaşında Yahudi'ymiş gibi yaşıyorlar
Yazılı şey iki nedenden ötürü yakılır : Yazı da tıpkı yazarı gibi cezalandırır. Totaliter rejimlerde kitapların yakılarak imha edilmesinin altında bu kadim infaz yöntemi yatar. Basılı bir kitabın yakılarak tüketilemeyeceği malumdur ; kopyalanmış hiçbir şey ölmez, bulanık, değişmiş, dönüşmüş olarak da olsa insanın karşısına çıkar.
İkinci neden de tıpkı birincisi gibi, yazıyı okuyacaklarla değil, yazının kendisiyle ilgilidir. Yazı yakılır ; çünkü kutsaldır. Dokunulmazlığına ancak ateşin kusursuz yok ediciliğiyle ilişebilir. Ayakaltında dolaşmasın diye yırtık Kur'an sayfalarının yakılması bundandır. Yazı hiçbir izi kalmayacak biçimde silinmelidir. Yoksa yazılmış hiçbir şeyi saklamak mümkün değildir.
O toy ilk öğretmenlik yıllarımda, acemi hovardaların kaşarlanmış o...r karşısında ne edeceğini bilemeyip boyuna para dökmesi gibi, kiminle muhatap olsam, pek matah bir şeymiş gibi tutup kitap verirdim. En çok da yetim öksüz öğrenciler kanardı bu boş sefil armağana.
Koşuyolu'nda emekli maaşıyla girdiği bir huzurevinde her gün iki şişe şarap içerek ölmeyi beklemektedir. Çünkü yaşam bazı insanları böyle umursamazca tükürür ; onlar da, tükürük olmanın yapışkan şanına merhaba uyarak, böyle kenarda bir yere tutunur kalır.
Tutunamayanlar'ı ise uzun, komik olmayan bir fıkraya benzetmişti ; kimi bölümleri çarpıcıydı, ama sayfalar laf kalabalığıyla, sızmayla, bayat espriyle kaynıyordu. Tamamını okuyamadı
Hiç kimseye kızmayacaktı. Öfke, insanın elini ayağını bağlıyordu ; insan, gücü varsa, canını sıkan şeyi silip ortadan kaldırmalıydı ; yoksa en az zarara uğrayacağı yolu seçerek yaşamına sarılmalıydı.