Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ebül Hüda

Abdülhamid'in Cinci Hocası

Süleyman Tevfik

En Yeni Abdülhamid'in Cinci Hocası Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Abdülhamid'in Cinci Hocası sözleri ve alıntılarını, en yeni Abdülhamid'in Cinci Hocası kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Abdülhamid, huzuruna kabul ettiği her kim olursa olsun, odasına girdiği zaman ayağa kalkmamak için ziyaretçisini ayakta olarak kabul ederdi..
Tramvay yolunun Alemdar Caddesi’ne döndüğü köşeye geldiğim zaman elinde süngülü bir martin tüfeğini tutan uzun boylu bir Bahriye silah-endaz neferi birdenbire önüme çıkarak beni durdurdu. Ve sert bir sesle sordu: “Sen gâvur musun, Müslüman mısın?” Hayretle yüzüne baktım ve cevap verdim: “Hamdolsun Müslüman’ım… Neden sordun?” “Öyle ise başındaki bu pis ne?” Başımda siyah bir deri kalpak vardı. Dedim: “Herkes giyiyor, ben de giydim.” Tam o sırada biri benimle onun arasına girdi ve askerin yüzüne bakarak büyük bir cesaretle haykırdı: “Ne yapıyorsun be adam? Bu senin şeyhülislâmından daha Müslüman’dır, çok hocaların hocasıdır.” Asker, bu sözler, hele bu cesaret üzerine şaşırarak durakladı.
Reklam
2023
Bunu okuyunca tüylerim ürperdi ve vücudumu bir titreme istila etti. Demek ki otuz üç sene uğraşarak, binlerce kurbanlar vererek elde edebildiğimiz meşrutiyet ve hürriyetin son saatleri gelmişti. Öldüğünü sandığımız istibdat devri yeniden başını kaldırmış, hortlamış, sivri ve keskin dişlerini, kanlı ve katil pençesini göstermeğe başlamıştı.
Sansür
Olur olmaz çizerler, her kitaptan bir takım yerler Edibim sanma kim yalnız senin divanı çizmişler. Geçende Encümen’de yok iken Hayret, bütün heyet Arapça bir kitaptır zannıyla Kur’an’ı çizmişler.
Vatanın, memleketin selâmet ve saadetinden ziyade kendi keselerini, boğazlarını düşünen bunlar her zaman ve her vesile ile hükümetin işlerine parmak sokuyorlar, kuvvetsiz, usulsüz, hatta akıl ve mantığa mugayir emirler veriyorlar, bunların icrası için büyük küçük memurları zorla tutuyorlar, sözlerini, emirlerini, dinlemeyenleri derhal azlettiriyorlardı.
“Eşek” adlı bir gazete çıkarmak için matbuat müdürlüğüne bir arzuhal verilerek müsaade istenmiş. Böyle çirkin bir adla gazete çıkarılmasına izin verilemeyeceği cevabı verilince arzuhali gören genç, Arap harflerinin okunmasındaki karışıklıktan istifade ederek sormuş: “Efendim, bu ad niçin çirkin olsun?” “Eşek” adlı gazete olur mu?” “Yanılıyorsunuz. Bu eşek değil, gözyaşı demek olan eşktir.” Gencin bu sözü üzerine izin verilmiş. Fakat ilk nüshasının başlığında uzun kulaklı bir eşek başı görülünce hemen menedildiğinden sahipleri gazetenin adını değiştirmeye mecbur kalmışlar ve “Eşek” de bu suretle “Kibar” oluvermişti.
Reklam
video kamera, fotoğraf makinesi, internet çıktı mertlik bozuldu.. (=
Mekke ve Medine halkından birtakım adamlar vardı ki, İstanbul'a, Anadolu'nun bütün şehir ve kasabalarına, hatta büyükçe köylerine kadar giderler, bütün büyük ve büyükçe zatların konak ve evlerini ziyaretle, Mekke'de ve Hac zamanında dualarında bulunmak üzere onlardan az çok para alırlar ve topladıkları bu para ile memleketlerine dönünce bir sene geçinirler, ziyaret ettikleri yerlerden Hac için Mekke'ye gidenlerin önüne düşerek ziyareti icap eden yerleri gezdirirler ve onlara hac töreninin icrasında rehber ve delil olurlardı ve bu adamlara ''Hacı delili'' derlerdi.
Şeyh Efendi, büyük zekası sayesinde -bu işte zekanın çok tesiri vardır- az zamanda epeyce müşteri edindi. İstanbul'da Arap Hoca diye şöhret kazandı. Hastalara okur, fala bakar, muska yazar, dargınları barıştırır, hasretleri kavuşturur, sözün kısası o saate ait her şey yapardı. Bu yüzden bir hayli para kazanır, güzel yer ve içer ve babasına harçlık bile gönderirdi.
O tarihlerde Nuruosmaniye Caddesi'nde, Mahmutpaşa Camii civarında birkaç falcı ve üfürükçü dükkanı vardı. Bunların hepsi de halkın, bilhassa kadınların safdilliğinden bilistifade para kazanır ve bolluk içinde yaşarlardı. Mahmutpaşa'dan bize gelip giderken, Nuruosmaniye Caddesi'nden geçerken şeyh bunları görüyordu. Kendisi için de bu işin, falcılığın pek uygun ve kolay olacağını düşünen Ebü'l-Huda, o caddede bir dükkan tutmuş, İstanbul'a geldiğinden beri durduğu sultan odalarını bırakarak orada yatacaktı.
nikotin ihtiyacım artınca içimden geçen.. adasdas
Bir gün haremden selamlığa çıktığım zaman onu bir çiğ patlıcanı hıyar gibi yerken gördüm. O vakte kadar çiğ patlıcanın böyle yenildiğini görmemiş hatta duymamış olduğumdan şaşırıp kalmıştım. O günden sonra Ebü-l-Huda Efendi her geldikçe mutfaktan bir patlıcan alıp ona götürür ve yemesini rica ederim.
Reklam
(Ebu'l-Huda) Sonunda Yıldız Sarayı'na davet edilmişti. Sultan II. Abdülhamid Serencebey yokuşundaki Kuşçubaşı Mustafa Bey'in konağını dayalı döşeli olarak onun emrine tahsis ettirdi.
önsöz VIKitabı okudu
hassas olacak en önemli konu buydu o zaman, evet..
II. Abdülhamid döneminde, özellikle ilk ve orta öğretimde müfredatta din derslerinin sayısını arttırmaya yönelik düzenlemeler de yapılmıştır. Bu okullarda eğitimin dinî hassasiyete uygun yürütüldüğünü kontrol etmek için müfettişlikler görevlendirilmiştir. II. Abdülhamid bu manada son derece hassastır.
önsöz VIKitabı okudu
Öyle ki Abdülhamid'in neredeyse o dönem için mevcut hemen her tarikata üye olduğu düşüncesi yaygınlık kazanmıştır. İstanbul'daki, Osmanlı coğrafyasındaki büyük tarikat kollarının hemen hepsiyle yakından ilgilenmiş, pek çok maddi ihtiyaçları karşılanmış, devlete karşı yükümlülük olarak algılanabilecek pek çok işlemden muaf tutulmuşlardır.
önsöz VIKitabı okudu
II. Abdülhamid tarikatlara özel bir önem vermiş, bunların yemek ve aydınlanma gibi masraflarını bizzat kendi karşılamış, harap halde olan tekkelerin onarımlarını yaptırıp, tarikat büyüklerinin türbelerini tamir ettirmişti. Arap vilayetleri ve Afrika'daki nüfuzlu tarikat şeyhlerine nişan ve rütbeler ihsan etmenin yanında maaşlar da bağlayan padişah, Ebu'l-Huda Efendi, Zafir Efendi gibi şeyhleri yanında tutarak onların nüfuzlarını kullanmıştı.
önsöz VKitabı okudu
22 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.