Okula başlama yaşındaki Abdullah, etrafındaki insanları, yeni olayları anlamlandırmaya çalışıyor. O, etrafını anlamaya çalışırken okuyucu çocukluğuna gidiyor. Çocukluktaki, "sanma"lar ve olup biteni anlamaya çalışırken küçük anlağa akın eden duygular adeta yeniden yaşanıyor.
Bir uzun öykü olan Abdullah'ın Rüyası, çocukluğun renkli, eşsiz dünyasını yeniden anımsamak isteyenler için harika bir eser. Ancak bundan eserin bir çocuk kitabı olduğu anlaşılmasın. Başkahramanı bir çocuk, yetişkinlerin dünyasını çocuk zihniyle anlamaya çalışan bir çocuk. Büyüklerin dünyasının, sosyal adaletsizliklerin küçük dünyaları nasıl şekillendirdiğini güçlü şekilde hissettiren yapıt, yalın dili ile de içeriğiyle tam bir bütünleşme yaratıyor.
"Bu bastırışta yitirilen, zaten hiç elde edilemiyen, yeniden bulunduğunda hiç yitirilmemişçesine başlayan, ama hep yarım kalan o adı konmamış duyguyu bulmak mümkündü."
"Nedim, sen papaz nedir bilir misin?" diye gürledi,
"İskambil papazı mı? Bilirim, ne olmuş?"
Abdullah kıpkırmızı kesildi. Suçlu suçlu Nedim'in gözlerinin içine baktı.
"Niye sordun?" dedi Nedim,
"Papaz diye kime. Ona mı derler?"
"Papaz diye papazlara derler, ne bileyim yani. İmam gibi bir şey." dedi Nedim,
"İmamlara mı papaz derler?"
"Yoo." dedi Nedim, "Papaz demezler ama, papaz da onun gibi yani. Pek bilmiyorum." dedi, "Niye sordun?"
"Merakîliğimden!" dedi Abdullah bilgiç bilgiç, keyfi birden yerine gelmişti.
Abdullah babasının yanında ağladığı için utandı, utandığı için ağladı, ağlamaması gerektiğini düşündükçe ağlıyor, ağlamasına engel olamıyordu; ne olmuştu böyle birden bire?
Ve sonunda okula gitme günü geldi çattı. Abdullah anasının Sümerbank divitininden diktiği, kolları ve boyu biraz uzunca bir önlükle kendini cüceye benzetti; herkes onunla ilgiliydi, bebe bile ağlamasını unutmuş Abdullah'ı izliyordu sanki.