İnsan deli olmasa da hassas bir kalbe sahip olabilir. Öyle insanlar var ki, yaradılışı gereği ufak tefek şeylerden beslenirken sert bir sözle ölür. Ben de böyle bir insanım.
Yanımda üç arkadaşım varmış ve çıldırmış gibi davranıyormuşum, muhtemelen o gün de sarhoşmuşum.
“Neden öyle düşündünüz?”
“Öyle çok gülüyordunuz ki.”
“Ah, evet, eskiden çok gülerdim.”
Geçirdiğim bu son aylarda hayat bana karşı neden bu kadar acımasız davranmıştı? Kendi kendimi tanıyamaz olmuştum. Her köşede, her yerde azap çekiyordum. Küçük ve anlamsız tesadüfler ve ufak tefek şeyler düşüncelerime sızıp gücümü tüketmeden ne bir banka oturabiliyor ne de ayağımı hareket ettirebiliyordum. Yanımdan geçen bir köpek, bir beyefendinin yakasında takılı sarı bir gül düşüncelerimi allak bullak ediyor ve beni uzun bir süre oyalıyordu. Neyim eksikti benim? Tanrı beni mi işaret etmişti? Ama neden ben? Neden Güney Amerika’daki bir adam değil?
Güneş tepedeydi, gökyüzü açık ve güzeldi; geçirdiğim o kötü haftalardan sonra yaşadığım güzel günleri düşününce tüm dertlerimi unuttum ve daha kötü günler geçirdiğimi anımsadım.