Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ademin Oğlu Habil Gibi Ol

Cevdet Said

En Yeni Ademin Oğlu Habil Gibi Ol Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Ademin Oğlu Habil Gibi Ol sözleri ve alıntılarını, en yeni Ademin Oğlu Habil Gibi Ol kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Düşünce mücadelesinde yenik düşenler, bedensel çatışmaya yönelirler, çıkar yol olarak ona sığınırlar. Bu hususu çok iyi kavra! Zira düşünce mücadelesini terk eden ve onda sabredemeyen, onu kazanmak için kendisini eğitmeyen kişi, bedensel çatışmaya teveccüh eder..."
Allah'ın sizin hepinizi, mü'min olarak yaratma imkanı vardı. Ancak bu, emaneti yüklenme ve halife edinme sünnetine uygun düşmezdi. Senin geleceğini yapma ve hayatının sonunda varacağın yeri belirleyen emanet. Zira sen sahip olduğun biincin ile iyiyi kötüden, yanlışı doğrudan, faydalıyı zararlıdan ayırdetme bilgisi emanetini yüklenmişsin. Yine aynı bilincin sayesinde sen varlıklar içinde başka bir varlık haline gelmişsin. Öyle ise sakın o makamdan aşağıya düşme, geriye dönme, ulaştığın yerden gerileme. Zira sen rüşd alemine, yani temyiz alemine girmişsin. Artık kahır (baskı) ve ikrah, cebir ve şiddet alemine geri dönme!
Reklam
Sufilerin durumlarını ve şu sözlerini iyi anla: "Halksız, Halk ile birlikte ol, nefissiz halk ile beraber ol."
Seni bu denli umutsuzluğa ve kötümserliğe sürükleyen tasavvurların mahiyeti nedir? Zira umutsuzluk ve kötümserlik kin, öfke ve nefretten başka aklına ne getirebilir ki? Evet ey kardeşim; evet ey sıkıntı, tehlike ve şaşkınlık içinde bocalayan insan! Kuşkusuz senin bir geçmiş tarihin bir de gelecek tarihin vardır. Seni yaratan yaratıcının rahmeti, gazabının önüne geçmiştir. Ayrıca senin yaratıcın rahman ve rahimdir. Artık dışarı çık ve ışığı yak... göreceksin karanlıklar aydınlanacaktır. Hakkı açığa vur; göreceksin batıl yok olup gidecektir. Bu oluşlar ile ilgili yasaları öğren; onun de seni isteyeceğini ve sana geleceğini göreceksin...
Kesinlikle umutsuzluğa kapılma! Hatırla ve hatırlat, çünkü hatırlamak ve hatırlatmak fayda verir. Hatırla; çünkü hatırlamak imkansızın, mümküne nasıl dönüştürüldüğünü, sana gösterecektir. Kesinlikle unutma! Gafil olma! İfrat ve tefrite düşme! Aydınlanma anlarında dur ve sebat et. Hiçbir şey dikkatinden kaçmayacak şekilde şartları ve durumları tanı. Ve bütün bu edimlerinin ardından yorgun olarak otur. Emel (umut) aydınlığına tutun; kesinlikle umutsuzluğa kapılma! Umutsuzlukla ile küfür arasındaki reel ilişkiyi sakın unutma!
Psikologlar şöyle derler: Bir anda birçok şeyi yüklenerek gücümüzü ve enerjimizi İüzumundan fazla tüketiyoruz. Oysa onlan zamana yayıp hafifleterek biraz olsun onlardan kurtulabilseydik, diğer problemlerin karşısına daha etkin ve daha enerjik bır biçimde çıkma imkanını elde edebilirdik.
Reklam
Ben bu kelimeleri yazarken pencereden masmavi bir gök yüzüne bakıyorum. Şu anda ben odamda tek başımayım. Buradan sana sesleniyorum. Oysa ben senin olmadığın bir yerdeyim ve senden çok çok uzaklardayım. Fizik olarak senden uzaktayım, ama(manevi olarak) seninle birlikte oturuyorum. Fakat meseleyi daha iyi kavramamız için, yakında daha sıkı bir dayanışma içine girmemiz gerekiyor. Bu esnada kendi ben'liğimde taşıdığım sıkıntıyı, sana da aktaracağım. Çünkü duygularımın ve düşüncelerimin benimle birlikte gömülmelerini istemiyorum. İstiyorum ki onlar benden sonraya da kalsın, yaşasınlar...
Evet ortamın son derece karmaşık ve belirsiz olduğu bir vakıadır, ancak onun giderilmesi mümkündür. Zira Allah hiçbir dert indirmemiştir ki onunla birlikte devası yöntemi indirilmesin, Onu bilen bilir, bilmeyen bilmez. Bilgisizliğin şifası soru sormaktır. Cehlin devası ilimdir. Bilgi yönünden sana bir şey kazandırmaya çabalayan kimseyi, sakın hakir görme.
Kelimelerin hakikat ve mecazi anlamlarının olduğu yönünde yargıda bulunanlar, nisbi hakikatlerden ve nisbi mecazlardan söz ederler sadece. Belki de İmam Gazzali: “Kim manaları yalnızca sözlerden (lafızlardan) elde etmek isterse kaybeder ve helak olur. derken anlatmak istediği işte bu hakikatti. Bunun gibi manaları zihinsel tasavvurlardan elde etmek isteyen kimse de, aynı şekilde kaybetmiş ve helak olmuştur. Manalar sadece faydalı veya zararlı sonuçlarda saklıdır. Zira sonuçlar, Kur'an'ın doğruluğunu kanıtlayan yegane kaynaktır. Bu kaynak şimdiye dek ne gereğince açıklanmış ne de diğer ilişkilerden özgür kılınmıştır. Bu yüzden dünya hâlâ müthiş bir çauşma, kargaşa içindedir. Hakikatten müstağni kılınan her şey, o hakikatin hayali biçiminden ibarettir. Kuşkusuz hakikatlerin ezgilere ihtiyacı yoktur. Zira sonuçlar bilenler sıkıntısız, kinsiz, öfkesiz hakikatin ne olduğunu bilirler.
Kuşkusuz duyma imkanı Allah'ın insanoğluna ihsan ettiği son derece önemli bir nimettir. Zira Allah, insanlar kendilerinde olanı değiştirinceye kadar, onlara ihsan ettiği duyma imkanını, nimetini değiştirmez. Bu bağlamda azab ile yakalama da, nefislerde olanı değiştirmek için başvurulan son vesiledir. İnsana şöyle denildiğinde, dilsel göstergeler güçsüz kalmaktadırlar: Ey insan elini ateşe sokma, çünkü acı dokunduğu zaman, mutlaka pişman olacaksın. Eğer sen, ateşin etkilemediği bir varlık isen, sence bir sakıncası yok. Yoksa sen, ateşle yakılabilen beşer cinsinden bir varlık değil misin? Eğer onlardan isen, ateşin aydınlığı ve parıltısı sakın seni kandırmasın. Sakın kendi elinle, kendini onun içine atma! Ama sen kendini hemcinslerinden başka bir varlık olarak algılıyorsan, sözgelimi diğer insanlardan daha büyük, daha yüce bir varlık olduğun zehabına kapılıyorsan, senin de diğer insanlar gibi sıradan bir insan olduğunu öğrenmek için, ateşi bizzat dene!...
Reklam
İnsanların ertelenmiş sonuçları unutmaları kolay olur. Sözgelimi hırsız çaldığı maldan faydalandığı zaman, eylemi ile güç. lenir, kendisini güçlü görür ve yaptığının sonucunun kendisi ve toplum açısından doğuracağı sonuçları keşfetmesi zorlaşır, Buna mukabil insanların mallarını çalmak için başarılı operasyonlar düzenleyen birisi olarak da kendi kendisini güçlü görür. Gerçekleştirdiği eyleminden kısa zamanda ve hızlı bir biçimde çıkar sağlamak da onu ayrıca güçlendirir. Ama bu eyleminden ötürü, hırsızlık ve yağmalama yasasının kendisine uygulanması söz konusu olunca, bu eylemleri bir helak vesilesi olarak kendisine döner. Emperyalistler çalma ve yağmalama gücüne sahip oldukları için, bu güçlerinden azami ölçüde yararlandıkları doğrudur. Gasbettikleri ve yağmaladıkları mallardan bir takım yararlar elde etmiştirler, ediyorlar. Fakat ıslah dönemi gelmesiyle ortaya çıkan engelleyici unsurlar söz konusu olduğunda, sonucu geç ortaya çıkan zararlar ile kısa vadede elde ettikleri erken yararlar arasında bir temyiz yaparak, fesadı yeryüzünden tümden kaldırma ya da azaltma yönündeki imtihanları oldukça zor olacaktır. Nitekim daha önce Foucault'nun söylediği şu sözü zikretmişüik: “Her şey ayıpsız/eksiksiz fikir ve dil zumnında izleri (alametleri) ortaya çıkıncaya kadar istediğim gibi meydana gelir(logosun ya da bilginin ortaya çıkması). Her şey hem bizim toplumumuzda hem de diğer toplumlarda benim düşündüğüm (tasavvur ettiğim) gibi bulunur. Fakat farklı yönelimler ve farklı kesintiler nedeniyle logostan derin korku duyulur; bu hadiselere karşı bir nevi sağırlık korkusu.
Bütün peygamberler, insanlar iyiyi, güzeli yapmak üzere yarışsınlar diye gelmiştir. Fakat bizler peygamberlerin bu davetlerini, kötülüğü yapma konusunda yarışa dönüştürdük ne yazık ki. Mesela Allah'ın kulları üzerinde baskı kurma konusunda, bizden daha güçlü kim vardır? Ayrıcalıkları korumada kim bizden daha titiz davranmaktadır? Kim bizden daha hegemonyacı, daha baskıcı ve daha zorbadır? Nasıl rahmeti, azaba çevirdik; insanlar arasında süregelen merhamete dayalı ilişkileri, akrabalar arasındaki bağları nasıl kestik? İnsanoğlunu böylesine nasıl paramparça, darmadağınık hale getirdik? En yakını ile merhamet ilişkisini kesen kimsenin, en uzakta olan bir başkasına acıması, merhamet etmesi mümkün değildir. Bizim müslümanlar olarak kendi aramızda yaşadığımız bu sikıntı, diğer insanlarla aramızda yaşanan sıkıntıdan şiddetli değil midir? Bizler, dünyadaki diğer düşmanımızdan korktuğumuzdan daha çok, birbirimizden korkup endişe etmiyor muyuz! Mesela Körfez Savaşı sırasında başımıza neler geldi?
İnsanları dene; sonuçta kâinatın düzeniyle ilgili sahih itikadı yitirmenin, kişiyi nasıl umutsuz kıldığını, acziyetle, tembellikle, kötümserlikle, kederle üzüntüyle damgalanmış bir tutuma dönüştürdüğünü göreceksin. Sözgelimi umutsuzluk içinde kıvranan bir kimsenin yüzüne bakın, ne kadar kötüdür, ne kadar asıktır, ne denli çıfıttır! Başarısız bir insanın yüzüne bakın, ne kadar gergindir. Bir de bunların karşısında başarılı, ümitvar ve iyimser bir kimsenin yüzüne bakın, ne kadar parlaktır. Adeta gözlerinin içi gülmekte, etrafa ışık saçmaktadır. Umutsuzluk, “değişim” imkanını ya uzak bir ihtimal ya da imkansız görür. Böyle bir durumda 'değişimin' olağanüstü bir olgu ya da mucize olmadığını nasıl anlayabileceksin? Çözüm imkanının ortaya çıkmasından önce, yalnızca çözüm kavramının kendisi bile, insanın hayatında bir dirilişe, bir uyanışa ve bir dinamizme vesile olacaktır; bu duygu, sorunların çözümü konusunda, insanı öylesine motive eder, öylesine yönlendirir, öylesine bir harekete geçirir ki, artık onu durdurmak imkansızdır. Umutsuzluk artık onun yoluna çıkıp eylemden alıkoyamaz. Çünkü umutsuzluk kötümserliği, karamsarlığı doğurur, girişim gücünü tümden yok eder. Kimi zaman umutsuzluk duygusu kişide, bir nevi patlama meydana getirir. Evet, umutsuzluğa düşen kimse kendini paramparça ettiği gibi, başkalarının kişiliğini de darmadağın eder.
Ey (Hz.-m.a)Bilal bana mezhebini anlat. Dininden, sırrından, ırkından da söz et! Sadece (Hz.m.a)Muhammed'e ettiğin imanla birlikte, seni böylesine mecnunlaştıran şey ne idi, bana bütün bunlardan söz et. Gerçekten ne gördün O'nda sen. Acaba senin gördüğünü ben de görebilir miyim? Sen de bizlerin yaptığı hesapları yapıyor muydun? Ne idi senin hesabın? Sen bu zor kararı aldığında hangi kompüterle çalışıyordun? Sahip olduğun imkanı nasıl hesap ettin, nasıl ölçtün? Kabile izzetini nasıl aştın; oysa senin ne aşiretin, ne malın ne de ailen vardı. Sen garip bir köleden başka bir şey değildin. Yoksa senin bütün sırrın bu “farkında' mı gizliydi?
54 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.