Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Afrika Sahra-yı Kebiri’nde Seyahat

Sadık El-Müeyyed

Afrika Sahra-yı Kebiri’nde Seyahat Hakkında

Afrika Sahra-yı Kebiri’nde Seyahat konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.

Hakkında

Sultan İkinci Abdülhamid Han devrinden günümüze intikal eden pek çok rapor ve seyahatname bulunmaktadır. Bunlar, bize özellikle belli bir coğrafyanın ve orada yaşayan insanların gündelik hayatlarını, âdetlerini, inanışlarını ve bölgenin stratejik konumunu anlatan, alınması gereken askeri ve siyasi tedbirleri belirten kaynak metinlerdir. Elinizdeki kitap, Kuzey Afrika'nın Bingazi bölgesi ile burada yaşayan Senûsi hareketinin lideri Muhammed es-Senûsî ve müntesipleri hakkında geniş bilgiler veren bu tarz bir seyahatnâmedir. Sâdık el-Müeyyed'in etkileyici ve sürükleyici anlatımı ile bu eser, sadece bölgedeki Osmanlı yönetimini ve meselelerini değil, Büyük Sahra çöllerinde aylar süren seyahatlerin gizemini, çöl insanının hayat standartlarını da ortaya çıkarmakta ve yakın tarihimizin bilinmeyen bir yönüne ışık tutmaktadır.
Derleyen:
İdris Bostan
İdris Bostan
Tahmini Okuma Süresi: 6 sa. 26 dk.Sayfa Sayısı: 227Basım Tarihi: Eylül 2015Yayınevi: Çamlıca Basım Yayıncılık
ISBN: 9789944905589Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Kitap İstatistikleri

Kitabın okur profili

Kadın% 36.7
Erkek% 63.3
0-12 Yaş
13-17 Yaş
18-24 Yaş
25-34 Yaş
35-44 Yaş
45-54 Yaş
55-64 Yaş
65+ Yaş

Yazar Hakkında

Sadık El-Müeyyed
Sadık El-MüeyyedYazar · 2 kitap
Şam’da doğdu. Birçok devlet adamı ve âlim yetiştiren Türk asıllı Azmzâde ailesine mensuptur. 1880 yılında girdiği Mekteb-i Harbiyye’den mülâzım-ı sânî rütbesiyle mezun oldu (1883). Kısa bir süre Beşinci Ordu’da görev yaptıktan sonra 1884’te mülâzım-ı evvel rütbesiyle padişahın yaverleri arasına katıldı. Ertesi yıl piyade yüzbaşılığına ve ardından kolağası rütbesine yükseltildi (1886). 1887’de Alman İmparatoru II. Wilhelm’in tahta çıkışını tebrik etmek için Almanya’ya gönderilen heyette yer aldı. Aynı yıl Senûsî şeyhi Mehdî es-Senûsî’ye II. Abdülhamid’in hediyelerini götürmekle görevlendirildi. Şeyhi Bingazi’ye bağlı Cağbûb’daki zâviyesinde ziyaret eden Sâdık el-Müeyyed dönüşte şeyh hakkında bilgi veren, Cağbûb’da ve diğer zâviyelerde yaşayan dervişlerin hayat tarzlarını, padişaha bağlılıklarını anlatan bir rapor hazırlayıp yâver-i ekrem Derviş Paşa vasıtasıyla padişaha sundu. Muhtemelen bu görevindeki başarılarından dolayı binbaşılığa terfi ettirildi (Ağustos 1888). Kudüs’ü ziyaret eden Rus prensi Sergei ve eşine refakat etmek üzere Ferik Ahmed Paşa ile birlikte bu şehre (Kasım 1888), daha sonra askerî bilgisini geliştirmek amacıyla Almanya’ya gönderildi. 28 Mayıs 1891’de İstanbul’a döndü. 1894 yılının sonlarında kāimmakām rütbesiyle Mâbeyn-i Hümâyun’da nöbetçi yaver olarak bulunduğu bilinen Sâdık el-Müeyyed, ertesi yıl Yeniköy ve İstinye çevresinde görülen kolera hastalığını incelemek ve bir rapor hazırlamak üzere Hey’et-i Sıhhiye müfettişi Ömer Paşa başkanlığındaki heyette görevlendirildi. Bu sırada miralay oldu. II. Abdülhamid, dünya müslümanlarını himayesi altında tutma politikası bağlamında Sâdık el-Müeyyed’i ikinci defa Senûsî şeyhine gönderdi. Senûsîler’in merkezi olan Bingazi sancağındaki Kufra’ya kadar sürecek olan bu yolculuk için kendisine 400 lira, Muhammed es-Senûsî’nin o sırada İstanbul’da bulunan vekili Şeyh Abdülaziz Efendi’ye de 100 lira verildi (Eylül 1895). Abdülaziz Efendi, İstanbul’daki ziyareti sırasında muhtemelen Cağbûb Zâviyesi’nde Osmanlı memurları tarafından rahatsız edildiklerinden bahsetmiş ve eski eser araştırma bahanesiyle Mısır’dan veya başka yerlerden bölgeye gelen, aralarında İngilizler’in de bulunduğu yabancıların kendilerini huzursuz ettiğini bildirmiş olmalıdır. 7 Ekim 1895’te Bingazi’ye ulaşan Sâdık el-Müeyyed, Bingazi mutasarrıfı Tâhir Paşa, Şeyh Abdülaziz Efendi ve eşraftan bazı kimselerle birlikte Kufra’ya doğru yola çıktı. Birkaç ay önce Cağbûb’dan Kufra’ya gelip yerleşen Mehdî es-Senûsî ile görüşerek padişahın hediyelerini sundu. Bir hafta burada kaldıktan sonra 14 Kasım 1895’te şeyhin padişaha sunulmak üzere verdiği bir arîzayı ve bazı hediyeleri alarak Kufra’dan ayrıldı. Sâdık el-Müeyyed dönüşte II. Abdülhamid’e sunduğu raporlarda şeyhin padişaha bağlılığını bildirdiğini, yol boyunca bütün bölge halkının padişaha hayır dualar ettiğini, o zamana kadar buralara hiçbir devlet memuru gitmediğini, halkın da hiç sancak görmediğini, beraberinde götürdüğü iki sancağın gittiği yerlerde devamlı dalgalandırıldığını ve bunun halk tarafından sevinçle karşılandığını belirtmiş, iki aydan fazla süren bu seyahatini Afrika Sahrâ-yı Kebîrinde Seyahat adlı eserinde bütün ayrıntılarıyla anlatmıştır. Temmuz 1896’da Bidâyet Mahkemesi üyeleriyle birlikte özel bir görevle Birecik’te bulunduğu anlaşılan Sâdık el-Müeyyed, Deyrizor sancağından gelen şikâyet üzerine durumu incelemekle görevlendirildi (Aralık 1896). Benzeri görevlerle Urfa ve Diyarbekir’de de bulundu. 15 Mart 1899’da mirlivâlığa terfi ettirildi. Ertesi yıl yaverlerle ilgili bütün kayıt ve muamelelerin bir nezâret altında toplanması ve nâzırlığına Sâdık el-Müeyyed’in getirilmesi istendiyse de (BA, Y.MTV, nr. 200/3) âni bir kararla Kosova’ya gönderildi. 23 Nisan 1900’de altın imtiyaz madalyası ile taltif edildi. Ocak 1901’de Salt-Mekke arasındaki Hicaz telgraf hattının döşenmesiyle görevlendirildi. Bu vesile ile kendisine birinci rütbeden Mecîdî nişanı verildi. Suriye-Hicaz telgraf hattının inşası sırasında altı ay bir çadırda kalıp çöl Araplar’ıyla dostluk kurdu. Telgraf hattının döşenmesi için yardımlarına ihtiyaç duyulan, ancak aralarında düşmanlık bulunan Yedâ, Fakīr ve Belî aşireti şeyhlerini Medâinisâlih’te bir araya getirerek barıştırdı. Bu kabileler telgraf merkezlerinin açılışı sırasında hizmetleri karşılığında ödüllendirildi. Bu görevi esnasında hâtıralarını kaydettiği ve pek çok fotoğraf topladığı, ancak bunların eviyle birlikte yandığı anlaşılmaktadır (Habeş Seyahatnâmesi, s. 35-39). Görevi dolayısıyla gittiği Mekke’de iken Hicaz demiryolu inşasından sorumlu Kâzım Paşa’nın muavinliğine tayin edildi (Ocak 1902). 7 Kasım 1902’de ferikliğe yükseltildi ve birinci rütbeden Osmanlı nişanına lâyık görüldü. 1904 yılında Habeş Hükümdarı II. Menelik’in iki devlet arasında ilişki kurmak üzere İstanbul’a gönderdiği elçisine karşılık II. Abdülhamid tarafından aynı yıl elçi olarak Habeşistan’a gönderildi. Elçilik heyeti Adisababa’ya giderken uğradığı Harar’da müslüman halk tarafından coşkulu bir merasimle karşılandı. Habeş hükümdarı kendisine II. Abdülhamid’in nâmesini, hediye ve nişanını sunan Sâdık el-Müeyyed’e birinci rütbeden hâtem-i Süleymânî nişanı, reislere ait üniforma, iki mızrak, kılıç ve katır, yanındakilere de rütbelerine göre hediyeler verdi. Sâdık el-Müeyyed, Habeşistan’da gittiği her yerde çok sıcak ilgi gördü. Adisababa’daki müslüman cemaatin burada bir cami yapılması konusundaki isteklerini dinledi. Bu arada diğer devletlerin elçileriyle de görüşmeler yaptı. Üç ay süren bu seyahatini daha sonra kaleme aldığı Habeş Seyahatnâmesi adlı eserinde anlattı. Cengiz Orhonlu’nun Habeşistan takvimini dikkate almadan Habeşistan seyahati için verdiği 1896 tarihi (Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti, s. 165) doğru değildir. 26 Ekim 1904’te Bulgaristan başkomiserliğine tayin edilerek Bulgaristan meselesinin çözümlenmesinde görev alan Sâdık el-Müeyyed 1904-1908 yılları arasında bu görevine devam etti. Birinci ferik rütbesiyle piyade sınıfından yaverlik görevini 14 Eylül 1908 tarihine kadar sürdürdü ve bu tarihte alınan, yaverlerin sayısının sınırlanmasına dair karar gereği görevine son verildi. Şam’da vefat eden Sâdık el-Müeyyed Arapça, Fransızca ve Almanca biliyordu. Dört Osmanlı, dört Mecîdî nişanı, bir altın liyakat, bir gümüş imtiyaz, bir Yunan harbi madalyası sahibiydi.