Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sezai Karakoç’un Bir Şiirinin 6 Yorumu

Ağustos Böceği Bir Meşaledir

Kolektif

Ağustos Böceği Bir Meşaledir Sözleri ve Alıntıları

Ağustos Böceği Bir Meşaledir sözleri ve alıntılarını, Ağustos Böceği Bir Meşaledir kitap alıntılarını, Ağustos Böceği Bir Meşaledir en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sonra kış gelince karıncalar saklanır toprak altına Herkes bir önlem almıştır o hariç O hep iyiyi güzelliği yaşamış Özgürlüğe dalıp çıkmış yalnız özgürlüğe Öbürleri hep gerçeklik taslamış Ama o hep gerçeği aramış Gerçeği aramağa çağırmış Ve gerçeği yaşamış Sizin acımanıza gülüp geçiyor Sizi gidi faydacılar çıkarcılar sizi Üzülmeyin evi yok yuvası yok diye Kışlık erzak biriktirmemiş diye Sizin acımanıza yok onun ihtiyacı – Sahtedir zaten acımanız Siz ancak alay edersiniz acımasız– Özgürlüğün sesidir o ürkmez korkmaz Titremeden geçer gündüzden geceye Ateşle dans eder o güneşle dans eder Çırçıplak çıkar güneşin karşısına Belki yaşayamaz güneşi eksik kışta Fakat ardında unutulmaz bir yaz bırakır
Toplumumuz şimdi baktığımızda bir milletin bütün hayat şifrelerini içinde barındıran bu masalları niçin böyle küçümsemişti ki? Küçümsüyorsa niçin hemen her gece çocuklarını bu masallarla uyutmuştu ki? Bizim toplumumuz masalları ne zamandan beri küçümsüyordu ki?
Reklam
Karakoç, insan özünün kış günü muhtaç adamı aç bırakmaya meyyal olmadığına işaret eder. Masalcı nezdinde Batı toplumunun eleştirisini yapar. Batı kültürünün “acıma bilmez” bir mülkiyet ve biriktirme ideolojisi ile hareket ettiğini zikreder: “Sizin acımanıza gülüp geçiyor Sizi gidi faydacılar çıkarcılar sizi Üzülmeyin evi yok yuvası yok diye Kışlık erzak biriktirmemiş diye Sizin acımanıza yok onun ihtiyacı Sahtedir zaten acımanız Siz ancak alay edersiniz acımasız-” der. Faydacılar, çıkarcılar diyerek eleştirdiği aslında kapitalistlerdir. Ellerinde büyük mal stokları bulunanların kapılarına gelen fakirleri “yazın çalışıp kışlık erzak biriktirmedi” diye iteklemesi Sezai Karakoç tarafindan büyük bir öfkeyle reddedilir. Bu itiraz, toplum eleştirisi yapan La Fontaine’nin burjuva kültüründen gelen “Ağustos böceğinin tembelliği” eleştirisine göre daha Sahici ve daha insancıl durmaktadır.
Yaşamanın en büyük ilkesinin sabır olduğunu bilir, bunu öğütler.
Sayfa 66 - Büyüyenay YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Düşünme Varlığın insanın özüyle olan rabıtasını gerçekleştirir. O bu bağı ibda yahut inşa etmez. Düşünce bu bağı sadece, kendisine Varlık tarafından bahsedilmiş bir şey olarak Varlığa sunar. Böyle bir sunma şuna dayanır: Varlık düşünmede dile gelir. Dil Varlığın evidir. İnsan onun evinde barınır. Sözcüklerle konuşan ve sözcüklerle yaratanlar bu barınağın muhafızlarıdır. Onların muhafızlıkları, bu açılmayı dile taşıyıp, konuşmalarıyla muhafaza ettikleri ölçüde, Varlığın açılmasını (der Offenbarkeit des Seins) tamamlarlar. Düşünme yalnızca, kendisinden bir netice hâsıl olduğundan, ya da tatbike medar olduğundan dolayı aksiyon olmaz. Düşünme düşündüğü kadar eyler yahut o ölçüde müessirdir (hendelt). O muhtemelen aksiyonun en basit, ve aynı zamanda, en yüksek formudur: onun ucu Varlığın insanla olan bağına dokunur. Fakat her türlü etkide bulunma ya da hâsıl etme neticede Varlığa dayanır ve varolanlara yönelir. Diğer taraftan, düşünme, Varlığın hakikatinden söz edilmesi için, kendisinin Varlığın hizmetine girmesine (ya da onun tarafından talep edilmesine) izin verir. Bu izin vermeyi (Lassen) gerçekleştiren düşünmedir.”(Heidegger)
Batıya göre köpek sadakatin, kedi ise nankörlüğün sembolü. Bu düşünce bugünlerde bizde bile böyle. Oysa tasavvufi geleneğimizde tam tersidir: Köpek kendisine iki lokma ekmek veren kişiye ebediyen kölelik yapar da asıl Rezzak'ı unutur. Oysa kedi nîmetin kimden geldiğini çok iyi bilir ve insanlara boyun eğmez. O hakiki rızık verene itaat edicidir. Dolayısıyla aslında köpek nankörlüğün, kedi ise sadakatin sembolüdür.
Bir şiiri yorumlamak için okumak dolaşık bir çile ipi açmak gibidir. Sonrasında takat kalmaz örgüye...
Karakoç’a göre Batı insanı sürekli olarak metafizikten arındırılmaya çalışılmıştır. Batı’da hangi sosyal düzen inşa edilirse edilsin bir “Şart İnsanı-Koşullanmış İnsan” doğmaktadır. Bu insan, kavanozdaki balığın denizi düşünememesi gibi, sonsuzu, fizikötesini ruh idrakine sunmamaktadır. Oysa her insan belli bir metafiziği kabul etmeye yetenekli olarak gelmiştir. İslâm insanı, Batı insanından farklıdır. “Müslüman insan bilinçli bir şekilde, kendi metafiziğini kazanmak cehdindedir. Varolan, kazanılan, hakkedilen, bir armağan gibi kavuşulan metafizik, şahsiyetin özü ve mayasıdır. Artık, İslâm insanı, kendi şahsiyetini çevresinde öreceği gerçek ve ebedî özü bulmuştur. Bu metafızik özün etrafında örülen şahsiyet, İslâm toplumundan kopuk, ona karşı bir ferdiyet değil, tam tersine, sosyal ve tarihî yöne mutlak surette kapı açan bir varoluş mucizesidir. Tanrının gören gözler için sürüp giden büyük mucizesidir bu” (Karakoç, 2.015: 35-36). Görüldüğü üzere Sezai Karakoç, Diriliş İnsanı dediği Müslüman şahsiyeti, örgütlü boyun eğme kültürüne sahip toplumun karşısına çıkarmaktadır. Karınca toplumu da gerek mutlak itaat kültürüyle gerekse Allah’ı unutmuş yığma/servet edinme faaliyetiyle insanın metafizik arayışindan kopmuştur. “En çalışkan onu görüyorum ben Hiçbir karşılık beklemeden” dizeleri hakikate çağrıda bulunan Diriliş Eri’ni işaret etmektedir.
Reklam
Bizim masallar niye derlenmedi, derlendi de biz mi görmedik? Neden bizim çocuklarımız bizim masallarımızla büyümedi? Kafalarında dolaşıp duran neden hep Batılı masallar ve hikayeler? Neden insanımız masalları böylesine küçümsedi, ondaki hikmeti ve sırrı süzme yoluna gitmedi?
Ağustos Böceği Bir Meşaledir
Hiç yere hiçbir şey yaratmamış olanın Bize gönderdiği bir muştucu o yaratık Uyarıcı ve muştucu bir yaratık -Tanrı boş yere bir şey yaratmamıştır Anlayan için muştucu duyan için uyarıcı -
Sayfa 18 - Büyüyenay YayınlarıKitabı okudu
Bizler,elektriğin olmadığı evlerde, titrek ışıkları loş duvarlarda karartılı heyulalar oynatan isli lambalar altında masallar dinleyerek rüyalarında kaf dağında yedi renkli güller derleyen son nesil olmalıyız. Bizden sonra elektrik geldi ve bütün büyü bozuldu.
Şiirde ağustosböceğinin yaz sıcağında minik gövdesine göre olağanüstü güçteki sesiyle durmadan ötüşü, modern Türk şiirinin en parlak örnekleri olarak da gösterilebilecek çok çarpıcı mısralarla anlatılmıştır. Özellikle giriş mısraları, eskilerin sehl-i mümteni dediği, derin ve güçlü bir sözü basit, yalın, kolayca söylenmiş hissi verir biçimde
Sanıldığının aksine Ağustos Böceği yaz boyunca “türkü çığıran” bir böcek değildir. Tabiatta 2000 türü vardır ve bazı türleri 17 yıl yaşar. Türün dişi böcekleri, ince dallara küçük yarıklar açarak bu yarıklara yumurtalar bırakır. Yumurtalar kırılınca yavrular çıkar ve toprağa düşerek toprağa gömülürler. Böcek toprak altında ağaç köklerinden özsu
36 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.