Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bilim, İnsani Değerleri Nasıl Belirler?

Ahlakın Coğrafyası

Sam Harris

Ahlakın Coğrafyası Gönderileri

Ahlakın Coğrafyası kitaplarını, Ahlakın Coğrafyası sözleri ve alıntılarını, Ahlakın Coğrafyası yazarlarını, Ahlakın Coğrafyası yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Birçok insan, evrim kuramını biyolojik bir zorunluluk olarak bencilliği gerektirdiğini düşünür. Bu yanılgı, bilimin itibarına büyük zarar vermiştir. Gerçekte, insan işbirliği ve buna eşlik eden ahlaki duygular biyolojik evrime tamamen uyumludur. "Bencil" genler düzeyindeki seçilim baskısı elbette bizim gibi canlıları akrabalarımız için fedakarlık yapmaya yönlendirmektedir, çünkü en basit açıklamayla, akrabalarımız bizimle aynı genleri paylaşır: Zihnimizle açıkça kavrayamazsak da, bu gerçeğe göre erkek ya da kadın kardeşlerimizin üreme başarısı, aslında bir anlamda bizim de üreme başarımızdır. William Hamilton tarafından 1960'larda yapılan çalışmalara kadar, akraba seçilimi olarak bilinen bu olgu konusunda fazla etraflı bir araştırma yapılmamıştır.
Katolik Kilisesi tam iki bin yıldır en sağlıklı, içgüdüsel ve tamamlayıcı insan davranışı olan insan cinselliğini tabulaştırarak cinselliği başka hiçbir kurumun yapmadığı kadar şeytanlaştırıyor. Üstelik bu kurum doğum kontrolüne de karşı: Bunun yerine dünyanın en fakir insanlarının en kalabalık ailelere ve en kısa yaşam sürelerine sahip olarak Kilise, kim bilir kaç kuşaktır dürüst insanları utanç ve ikiyüzlülük içinde yaşamaya, ancak taş devrinde görülebilecek bir doğurganlığa, sefalete ve AİDS yüzünden ölümlere mahkum etti. Bu insanlık dışı kuruma bir de manastır bekareti düzmecesini ekleyince, tam olarak şöyle bir kurumla karşı karşıyayız. Pedofilleri, oğlancıları, cinsi sapıkları ayrıcalıklı zümresine dahil ederek ve en yüksek mevkilere yerleştirerek bunlara çocuklara ulaşmalarını kolaylaştıracak inkanlar sağlayan, üstelik de dünyanın en zengin kurumu.
Reklam
Bütün insanlar eş değer mi? Hayır. Bazı insanların hayatlarının benimkinden daha değerli olduğunu kabul etmek benim için sorun yaratmaz. Yine de, her insan hayatı aynı derecede değerliymiş gibi hareket etmemizin en mantıklısı olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden yasalarımız ve toplumsal kurumlarımız farklılıkları dikkate almadan insanlara eşit davranır. Bunun çok iyi bir şey olduğu konusunda şüpheliyim. Bu konuda yanılıyor olabilirim elbette, ama asıl önemli nokta bu. Eğer bu şekilde davranmasak, dünyamız daha farklı bir yer olabilirdi ve bu farklılıklar insan esenliğinin bütününü etkileyebilirdi ya da etkileyemezdi. Bir kez daha yineliyorum ki, pratikte veremesek de, bu tür sorulara verilecek cevaplar her zaman vardır.
Ahlakla ilgili soruların doğru ya da yanlış cevapları olduğunu kabul etmek için iyi ve kötü hakkında metafizik başvuru noktalarına ya da kendi içinde gizemli bir şekilde iyi ya da kötü olan eylemlere ihtiyacımız yok; ihtiyacımız olan tek şey, yolumuzu evrenin aslında ne olduğu bilgisinin ışığında bularak muhtemelen deneyimlerin bir manzarasını görebilmek. Buradaki temel ölçüt, sefaletin ya da esenliğin tamamen rastlantılara bağlı olmadığı. Bunun böyle olmadığını biliyoruz ve bir insan bu iki durum arasında birinden diğerine geçme yoluna bağlı olarak da doğru ya da yanlış konumda olabilir.
Bazı insanlar "fiziğin" astroloji, vudu ya da homeopati gibi uygulamaları da içerdiğini ( ya da bunlara değer atfettiğini) düşünür. Görünüşe göre bu insanlar fizik hakkında yanılıyor. Birleşik Devletler'de, insanların çoğunluğu (yüzde 57) eşcinsel evliliklerinin önlenmesinin "ahlaki" bir zorunluluk olduğuna inanıyor. Fakat bu inanç "esenliğimizi nasıl arttırabileceğimiz" konusundaki eksik bir anlayışa dayanıyorsa, bu insanlar ahlaklılık konusunda sadece yanılıyor olabilirler. Milyonlarca insanın ahlak terimini dinsel dogmacılık, ırkçılık, cinsiyetçilik ve diğer hoşgörüsüzlük ve anlayışsızlıklarla eş anlamlı olarak kullanıyor olduğu gerçeği, bizi zamanın sonuna kadar bu insanların terminolojisini kabul etmek zorunda bırakmamalıdır.
Boş Sayfa ismini harika kitabında Steven Pinker, antropolog Donald Symons'tan özellikle de çok kültürlük problemini çok iyi gösteren bir alıntı yapıyor: Dünyada yalnız tek bir kişi korku içinde çırpınıp bağıran küçük bir kızı zapt edip, mikroplu bir bıçakla cinsel organını kesip, sonra da idrarını yapması ve adet görmesi için yalnızca küçük bir delik bırakacak şekilde dikerse, burada sorulması gereken tek soru bu kişinin nasıl cezalandırılması gerektiği ya da ölüm cezasının yeterli bir ceza olup olmayacağıdır. Ama aynı şey milyonlarca kişi yapıyorsa, bir anda kültür haline gelmekte ve yapılan iğrençlik milyonlarca kat büyümek yerine sanki bir sihirli değnek dokunmuşçasına daha az korkunç bir hal almakta, ve hatta feministler de dahil olmak üzere bazı batılı ahlak düşünürleri tarafından savunulmaktadır.
Reklam
Kendisini evrendeki en büyük iyilik gücü ve kötülüğün önündeki tek gerçek siper olarak tanıtan Katolik Kilisesi'ni düşünelim. Katolik Kilisesi'nin doktrinleri, Katolik olmayanlar arasında bile "ahlak" ve "insani değer" kavramlarıyla özdeşleşmiş durumdadır. Bununla birlikte Vatikan, rahip olma girişiminde bulunan kadınları aforoz eden, ancak çocukların ırzına geçen erkek rahipleri aforoz etmeyen bir kurumdur. Yine Vatikan, söz konusu olan üvey babası tarafından tecavüze uğrayıp ikiz bebeklere hamile kalan dokuz yaşında bir kız çocuğu bile olsa, bir annenin yaşamını kurtarmak için kürtaj yapan doktorları aforoz ederken, Nazi Almanya'sının tek bir üyesini soykırım suçundan aforoz etmemiş bir kurumdur.
Bilim ile rasyonel düşüncenin geri kalanı arasındaki sınır her zaman net bir şekilde çizilemez. Bir kişinin bilimsel düşünebilmesi için sahip olması gereken birçok araç vardır -neden ve sonuç ilişkisi hakkında düşünme, bulgu ve mantıksal tutarlılığa uygunluk, cesur bir merak, entelektüel dürüstlük ve özgün öngörülerde bulunma yeteneği vb. -matematiksel modelleme veya özel verileri dert etmeye başlamadan çok önce bu araçların kullanılmaya başlanması gerekir.
Dünyayı anlamak isteyen herkesin, yerleşik bir bakışa sahip olduğu konularda bile yeni gerçeklere ve düşüncelere açık olması gerekir. Benzer şekilde, ahlaka (yani insanların gelişmesini mümkün kılan davranış ilkelerine) gerçekten ilgi duyan bir kişinin de, mutluluk ve acı hakkındaki sorularla ilgili yeni kanıtlara ve yeni tartışmalara açık olması gerekir. Açık iletişimin en büyük düşmanı her türlü dogmatizimdir. Dogmatizm, bilimsel düşüncenin önündeki en büyük engeldir. Buna rağmen, bilim insanları değerler hakkında bir şeyler söylemeyi hayal bile edemediklerinden, din başlığı altında yer alan doğruluk ve iyilik konularındaki tartışmalarda dogmatizm hala önemli bir etkiye sahiptir.
Çoğu sosyal bilimci, uzun zamandır devam eden insani etkinliklerin evrimsel olarak uyarlanabilir olduğuna, sürekliliğin başka türlü sağlanamayacağına inanma hatasına düşmektedir. Yani, kadın sünneti, kan davası, çocuk cinayeti, hayvanlara işkence, kendini kesme, ayak sıkma, yamyamlık, tecavüz ayini, insan kurban etme, erkekliğe kabul töreni, gebe veya emziren kadınların beslenme düzenlerinin sınırlandırılması, kölelik, yaşlıların öldürülmesi gibi en tuhaf ve faydasız davranışlar bile, büyülenmiş etnologların çalakalem yazılarının ışığında makul hale getirilmiş, hatta idealleştirilmiştir. Ancak bir inanç sisteminin veya bir geleneğin varlığını sürdürmesi, o sistemin uyarlanabilir olduğunu göstermez; yalnızca toplumun çöküşüne yol açmadığını ya da o geleneği uygulayanları henüz öldürmediğini gösterir.
73 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.