Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Akdeniz ve Akdeniz Dünyası 2. Cilt

Fernand Braudel

Akdeniz ve Akdeniz Dünyası 2. Cilt Sözleri ve Alıntıları

Akdeniz ve Akdeniz Dünyası 2. Cilt sözleri ve alıntılarını, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası 2. Cilt kitap alıntılarını, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası 2. Cilt en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yahudi cemaatlerini birarada tutan sahte bir güç olan kan birliği değil de, diğerlerinin onlara ve onların da diğerlerine karşı husumeti olmaktadır.
XV. YY'DAN :)
Soylular arasına çok sayıda insan karışmıştır, bunlar eski soyluluk alametlerini taklid etmek için dört nala onların arkasından koşmaktadırlar
Reklam
Osmanlı İmparatorluk olarak Moğol İmparatorluğu'ndan çok Bizans İmparatorluğu'na benziyorsa, bunun nedeni memurlarını devşitmesindeki genişliktir.
Yunan uygarlığı da bu dönemde ölmemişti. Kanıt mı? O da, hiç de daha az kesin ve dramatik olmayan "red"leri yapma ehliyetine sahiptir. XV. yüzyılda can çekişirken veya daha doğrusu ölüm tehtidiyle karşı karşıyayken, Latin Kilisesiyle birleşmeyi reddetmiş­tir. XVI. yüzyılda sorun yeniden ortaya çıkmıştır: red hiç de daha az güçlü olmamıştır. Ne yazık ki bu dönemin Ortodoks ülkelerini Türkiye'den çok daha iyi tanımıyoruz. Ancak bir dizi ilginç metin (Lanasky tarafından Venedik'te bulunmuş ve birçok şeyle dopdolu bir derlemede yayınlanmıştır), ne kadar da çok yıldan sonra, anlamlarını açığa çıkartacak birkaç tarihçiyi hala beklemektedir. Bu metin dizisi Rumların XVI. yüzyılda Roma Katolikliği karşısındaki konumlarını aydınlatmaktadır
1570'de Girit ve Mora kökenli bir Rum soylusu Venedik'te birçok uzun rapor vermiştir. Bu adam hizmetlerini sunarken, Rum ülkeleri için Türklere karşı isyan zama­nının geldiğini ileri sürmektedir. Bu isyan Venedik başta olmak üzere ancak Hristiyan ülkelerine yaslanabilir. Fakat Hristiyanlığın daha başlangıçta bunu anlaması gerekmek­tedir. Oysa hiçbir zaman anlamamıştır. Rum piskoposları ne kadar da aptalca aşağılama­larla karşı karşıya kalmışlardır! Venedik topraklarında Katolik kilise mensupları onlara karşı her zaman küçümseyici bir tavır benimsemiş; ve çoğu zaman şiddet kullanarak, şu veya bu ayini yasaklayarak veya dayatarak, Rumcayı kiliselerde yasaklayacağını iddia ederek onları "hatalarından" kurtarmaya çalışmaktan başka birşey yapmamıştır. Oysa Rumlar Katolik imanına tabi olmaktansa, Türklere teslim olmayı tercih edeceklerdir. Zaten yaptıkları da budur. Rumlar Venediklilere ve Batı Akdenizli korsanlara karşı hemen her zaman Türklerin yanında yer almışlardır. Niçin? Çünkü, Türkler olağan olarak hoşgörülüdürler, hiçbir zaman dinsel katılık göstermemişlerdir, Ortodoks imanı­nın uygulanmasını hiçbir zaman rahatsız etmemişlerdir. Bu durumda Yunan Kilisesi Venediğin ve genel olarak Batılıların en inatçı hasımlarının safında düzenli bir sekilde yer almıştır. Ve bu kilisenin mensupları İstanbul'un efendisine karşı bir isyanın hazırlandığı her seferinde zihinleri sükunete davet etmişler ve Rum halkının hayatının devamının bu sükunete bağımlı olduğunu açıklamışlardır.
Komünist :)
Osmanlı talihi XIll. yüzyılda Rum ve Ortodoks olup, tekrarlanan sızmaların ve kesin toplumsal kopuşların sonucunda, ama aynı zamanda bazıları dev­rimci, "Babalılar, Ahiler, Abdallar gibi komünist; diğer bazıları da Konya'daki Mevlevi­ler gibi daha barışçı mistikler olan" Müslüman dinsel tarikatlarının şaşırtıcı dinsel propagandaları sonucunda Türk ve Müslümım olan Küçük Asya'nın bir iç dönüşümü­nün ürünüdür.
Reklam
Türk yükselişinin kökeninde, üç yüzyıllık ısrarlı çabaları, uzun mücadeleleri, mucize­leri saymak gerekmektedir. XVI, XVII. ve XVIII. yüzyıl batılı tarihçileri sıklıkla bu "mucizevi" yan üzerine dikkatlerini yoğunlaştırmışlardır. Gerçekten de, macera ve dinsel tutkunun buluşma yeri olan Küçük Asya'nın belirsiz sınırlarında kavgaların raslantısı içinde büyüyen şu Osmanlılar ailesinin öyküsü ne kadar da olağanüstüdür! Çünkü, Küçük Asya en mükemmelinden bir dinsel heyecan alanıdır: Savaş ve din burada kolkola bulunmakta, savaşçı esnaf birlikleri burada kaynamakta ve bilindiği üzere yeniçeriler güçlü Ahi, sonra da Bektaşi tarikatlarına bağlı olmaktadırlar. Osmanlı devleti ilk atılımlarını, temellerini, heyecanlarını bu kökenlere borçludur. Mucize küçük devle­tin, coğrafi konumuna içkin olan karmaşa ve arızalara rağmen ayakta kalabilmiş olmasındadır.
Kentsel devletin rakibi olan karasal devlet insan ve mekan bakımından zengin olarak, çağdaş savaşın muazzam masraflarını karşılamaya ehil yegane güç olarak ortaya çıkmaktaydı; bu devlet paralı asker orduları besleyebiliyor, pahalı topçu malzemelerini sağlayabiliyordu; kısa bir süre sonra büyük deniz savaşları lüksüne de ulaşacaktır. Bu devletin
64 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.