En Eski Akvaryumda Ölü Bir Balık kitaplarını, en eski Akvaryumda Ölü Bir Balık sözleri ve alıntılarını, en eski Akvaryumda Ölü Bir Balık yazarlarını, en eski Akvaryumda Ölü Bir Balık yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Okumamın üzerinden hayli zaman geçmişken bir Murathan Mungan kitabındaki bir hikayede aklıma düşüverdi bu abla-kardeş hikâyesi. İnsanın içini sızlatan, kendini sorgulatan bir hikâye. Gerçekten en yakınımız dediğimiz insanları ne kadar tanıyoruz? Aramıza mesafeler girince kopuyor mu kardeşlik bağı? "Aramızda kaç kilometre olursa olsun, ellerini hep omzumda hissediyorum" demiştim ablama uzaktan uzağa kutladığım bir doğum gününde. Öyle miydi sahiden? Aynı evi, aynı odayı paylaşırken de birbirinden bambaşka hayatlar kurduğumuzda da aynı insan oluyor mu? Ne kadar aksini iddia etsek de kendi hayatlarımıza dalıp gidince ne kadar ilgilenebiliyoruz canımızdan fazla kıymet verdiklerimiz ile? Sözde mi kalıyor hepsi? Günün birinde yüzümüze vurmak için pusuda mı bekliyorlar?
Mutlu ve Sumru iki kız kardeş, bir de küçük erkek kardeşleri var. Sumru psikologken Mutlu da bir ameliyathane hemşiresidir. Bir gün Mutlu'nun geçirdiği bir kaza sonucu bacağı kırılır ve ablasıda ona refakat etmeye başlar. Bir haftalık bir süreçte aralarında yaşanan olayları ve konuşmaları okuyoruz kitapta. Belki ömürleri boyunca hiç konuşmadıkları kadar konuşup bazı noktalarda birbirlerine açılıyorlar zira Mutlu'nun pek de rayında olmayan bir evliliği söz konusu. Bazen çocukluklarına atıfta bulunan Sumru bazen de iç dünyasına yaptığı yolculuklarını yansıtıyor bize.
Sumru'nun psikolog olup asla empati yapamaması, karşısındakini anlayamaması beni çok rahatsız etti. Kitap dil açısından okutturucu olsa da iki belirgin karakter de düşüncelerime aykırı olduğu için sevemedim. Ancak yeni bir yazar keşfetmiş olmak ve bu kadar basit bir konuyu 120 sayfa boyunca okutturmayı başarmasını görmek beni sevindirdi.
Konusu güzel diyebilirim ama yazarın üslubunu beğenmedim. Bazı yerleri neredeyse ilkokul kompozisyonları gibi yazmış, rahatsız ediciydi.
Ek olarak yazarın ilk romanıymış.
Erkekler kadınlığın bu basit kuralını kavrayamıyorlardı, biz ara sıra babalarımızın küçük kızları olduğumuzu hatırlamak istiyorduk ama payımıza hep anneliğin keskin sorumluluğu düşüyordu.