Asıl bulaşıcı olan korkudur; ömrümüzün sonuna kadar bize eşlik edecek birini bulamamaktan duyduğumuz o geçmek bilmez korku. Bu korkunun yüzünden akıl almaz şeyler yaparız, yanlış kişiye evet deriz ve tek doğru kişinin o olduğuna, karşımıza Tanrı tarafından çıkarıldığına kendi kendimize inandırırız. Çok geçmeden güvenli bir yuva arayışı samimi bir sevgiye dönüşür, her şey daha çekilir hale gelir, böylece hislerimiz bir kutuya konup aklımızdaki bir dolabın dibine itilir ve sonsuza dek gözlerden uzak bir biçimde orada saklı kalır
Belli bir yaştan sonra kendimizi güvende ve yaptıklarımızın doğruluğundan emin gösteren bir maske takıyoruz. Zamanla bu maske yüzümüze yapışıyor ve bir daha çıkmıyor.
Aklımda görüntüler canlanıyor; geçmişten mutlu anlar ve olabilecekken olmamış şeylerin görüntüleri.
Asla girişilmeyen maceraların arzusu.
Çocuklarıma ne olacağını bilmemenin verdiği korku.
Yüzümüzden gülümsemeniz, dilimizdense yüreklendirici örgütlerimiz eksik olmaz; çünkü hiç kimse yanlızlığını başkalarına açamaz , özellikle de yanında sürekli birileri varsa. Oysa bu yanlızlık gerçektir ve en iyi yönlerimizi çürütür çünkü kendimizden başka kimseyi kandıramasak da bütün enerjimizi mutlu görünmeye harcarız. Yine de, her sabah açan gülümüzün sadece çiçeğini dışarıya gösteririz, bizi yaralayıp kanatan dikenlerle kaplı sapanıysa içimizde saklarız.
"Bir gün insanlığın hayrına çalışmak isteyenlere yalvarırım: Asla, bedenleriniz Tanrı adına yakılmış olsa dahi unutmayın ki içinizde sevgi yoksa başka şeylerin hiç önemi yoktur. Hiç!"