Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Alengirli Filmler

Mustafa Ziyalan

Alengirli Filmler Sözleri ve Alıntıları

Alengirli Filmler sözleri ve alıntılarını, Alengirli Filmler kitap alıntılarını, Alengirli Filmler en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şiir yazmak ve film yapmak aynı şey/midir?
Doğrudur, şiir yazan biri hasta da olabilir. Yine doğrudur, kafaya takmadan şiir varedebilmek olanaksızdır. Kafaya takılmazsa yoktur şiir. Şiir bir saplantı da olabilir, bir saplantıya da dönüşebilir sonunda, ama burada sözünü etmek istediğim bir saplantıdan çok, şiire özgü —kişiye, dile özgü şiir evrenleriyle örtüşen, etkileşen— ama aynı zamanda da özerk bir evrenin yaratılıp varedilebilmesinin şiir üretimi açısından taşıdığı asal önem. Bir ozanın dediği gibi kalleş olmaya, kalleşlik etmeye gerek olduğunu hiç sanmıyorum. Ama o evreni yaratabilmek, varedebilmek gerekir diyorum. Gündelik yaşamı buna göre dönüştürmek neredeyse olanaksız, çünkü gündelik yaşam özerkliklere olanak tanımamak, son çözümde şiire yer vermemek eğiliminde, çünkü şiirin gündeliğe aykırı —aykırıkçı— doğasını seziyor. Gündelik ortalama, ortalama gündelik şiire düşman. Düşman olmak durumunda.
Sayfa 8
Nuri Bilge Ceylan’ın Mayıs Sıkıntısı’nı gördüm. (...) Film, özetinin -film içinde film- yine bayat durmasına, yönetmenin ailesini kullanarak kendine, anlaşılan kendi film serüvenine ilişkin bir film yapmasına karşın hepten kendi üstüne katlanıp gitmemeyi, taze olabilmeyi başarıyordu. Bir belgeseli, en önemlisi de kendine özgü bir temposu olan bir belgeseli andırıyordu. Kimi yanlarıyla uzaktan uzağa İranlı Abbas Kirostami’nin filmi Kirazın Tadı’nı anımsattı bana.
Sayfa 19
Reklam
Benim için filmlerini birer imge, birer imge evreni olarak yarattığı için sinemada şiir yapan bir ozandır Tarkovski...
Sayfa 22
Yılmaz Güney
Bu en son izlediğim örnekten, çaaat diye izlediğimi anımsadığım ilk gariban örneklerine atlayabilirim: Yılmaz Güney’in canlandırdığı kişilere. Şu filmlerin adlarına bakmak yetmese de âlemin kurallarını açıklar gibidir: Güney Ölüm Saçıyor, Çifte Yürekli, Beyoğlu Canavarı, Kasımpaşalı. Bu filmlerin başkişisi -Çirkin Kral!- çoğunlukla susar. Duruşu yadsınamaz ama ne olduğu da tam -ya da hiç- sezilemeyen bir anlam ve önemi imler.
Sayfa 14
Reklam
en gereksiz film serisi
Bence korku filmlerini gerilim filmlerinden ayıran başlıca özellik, olası sonun, ölümün kanlılığından çok, belirsizliği, bulanıklığıdır. Testere (Saw) gibi “işkence pornosu” denilen filmlerin irkiltici, mide bulandırıcı olsalar da, korkutucu olmayışları bu yüzden.
Sayfa 31
Zeki Demirkubuz, Fatih Akın neredee?!
O zaman iç rahatlığıyla, inanarak, güvenerek yineleyeyim: Türkiye’de film yapılıyor, hem de aslan gibi, çarşaf gibi, çatır çutur! Bir de bu yazının kahramanlarını anayım yine: Taner Birsel, Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem, Beki Kandiyoti...
Sayfa 20
Metin Erksan’ın Kuyu’sunu anımsıyorum. Ancak ölerek ya da öldürerek kurtulunabilecek bir aşktı, bir tutkuydu o filmdeki. Buradan başlayınca, Metin Erksan’ın Türkiye’nin kafaya tak(ıl)an, takıntı/lı sinemasının en aklımda kalan, benim için en belirgin yönetmeni olduğunu anlıyorum. Sevilen kişinin dev fotoğraflarının, vitrin mankenlerinin dolaştığı Sevmek Zamanı ya da (bir kadınla kendini öldürmesi için kiraladığı adam arasındaki imkânsız aşkı konu eden) Sensiz Yaşayamam kafaya tak(ıl)an, takıntı/lı filmlerin gerçekten görkemli örnekleriydi bence.
Sayfa 7
Casusun casus, ajanın ajan, polisin polis, katilin katil olduğu unutulmamalıdır. Kimi polislerin Ogün Samast’ı sevmesi boşuna değildir. Petrolün tanrı olduğundan, zenginlerden, yoksullardan sözetmek yetmez. Yalnızca gerçekleri gösterme çabası illâ da gerçeğin gösterildiği anlamına gelmez. Belgesel filmler en kuyruklu yalanları söyleyebilir.
Reklam
Az önce yürüdüğünüz sokaklarda su baskınından sonra köpek balıkları dolaşabilir. Petrole bulanarak, petrolde boğularak da ölebilirsiniz. New York limanında her an bir nükleer bomba patlayabilir. Gözü açık gidebilirsiniz. Bence en büyük dehşet, bu olasılıkta çöreklenmiştir; bu olasılık, hele bir kafaya, gönüle takılmayagörsün, kişinin tüm yaşamını sonsuz bir korku filmine dönüştürebilir.
Yaşam korku filmlerine, gerçek korkular kurmaca korkulara nal toplattırıyor. Boynuz kulağı geçmiş. İşte, kendi mantıkları içinde dahi -belki tam da o mantığa kilitlenip kaldıkları için- şimdilerde korku filmlerinin başındaki en büyük dert bu bence...
Belki de asıl soru/n bu: Dünyanın sonu gelse gözü açık mı giderdiniz? Sarılacak kimseniz var mı?
Sayfa 60
Tarkovski, filmlerini hep böylesine bütüncül bir imgeye dönüştürmeyi başarmıştır benim için: Ivan’ın Çocukluğu yitirmiş olmaktır, Solaris -tanrı gibi susup bize belleğimizin en acımasız yanlarını yollayan gezegentrajedidir, Stalker -sizi hiçbir biçimde açıklanamayan, kendini ele vermeyen o bilmecemsi bölgeye götüren rehber- doruğuna kıyamette ulaşan bir “yokülke”dir, Ayna, bir şiirdir örneğin benim için. Evet, herkes için başkabaşka, bambaşka şeylerdir bu filmlerin hepsi.
Sayfa 21
Tarkovski ♡
Andrey Tarkovski’nin Ayna (Zerkalo) filminde yatağının üstünde, havada salınan kadını gösteren o sahneyi alalım. Bu sahne “anlamı”nı ancak filmin tümünden derleyebilir bence, derleyebilirse; bu sahne ancak filmin, yönetmenin (belki de canını dişine takmış, gözünü budaktan esirgemeyen öznelliğine yol açan, o öznellikten beslenen) takıntısı bağlamında bir içerik kazanır.
Sayfa 9
30 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.