Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yolcu Ateşte Yanmak İle Yol Yanmaz

Aleviliğin Kayıp Bin Yılı (325-1325)

Erdoğan Çınar

Aleviliğin Kayıp Bin Yılı (325-1325) Gönderileri

Aleviliğin Kayıp Bin Yılı (325-1325) kitaplarını, Aleviliğin Kayıp Bin Yılı (325-1325) sözleri ve alıntılarını, Aleviliğin Kayıp Bin Yılı (325-1325) yazarlarını, Aleviliğin Kayıp Bin Yılı (325-1325) yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Aleviler Hakk’ı gerçek, gerçeği Hakk bilirler.
Sayfa 14
Yirminci yüzyılın dâhisi Albert Einstein, inandığı Tanrı’yı şu cümlelerle tanımlıyor: “Var olan her şeyin uyumlu bir­likteliğiyle ortaya çıkan Tanrı’ya evet, ama insanların günlük işleriyle ilgilenen cezalandırıcı ve mükâfatlandırıcı Tanrı’ya ha­yır.” Ünlü fizikçinin Tanrı algılaması, Alevi inanışı içindeki “varlığın birliği” inancının tam karşılığıdır. Bugünün bile ötesinde, akıl dolu inanışları nedeniyle Ale­viler, hangi dinin egemenliğinde yaşamışlarsa o dinin kesinti­siz ve amansız düşmanlığının hedefi haline geldiler. Onlara yö­nelik düşmanlık, her dönemde, tahammül sınırlarının ötesinde oldu. Aleviler, başka dinlerin hükümranlık alanlarında kendile­rini olduklarından farklı göstermeyi, varlıklarını koruyabilmek için son bir sığınma noktası olarak benimsediler. Son bin yıl­da, İslam coğrafyasında, katliamlardan olabildiğince kurtulabil­mek için olduklarından başka kisvelere bürünen Aleviler, ön­ceki bin yılda da aynı korunma gerekçesi ile Hıristiyanlığa kar­şı takıyye içinde olmuşlardı.
Reklam
Osmanlı İmparatorluğundan günümüze ulaşan gerek baş­kent İstanbul’da gerek eyalet merkezlerinde korunmuş taşra sandıklarında kayıtlı yüz elli milyon yazılı kayıt içinde Pir Sul­tan Abdal’ın ya da onun önderlik ettiği söylenen Alevi baş­ kaldırısından söz eden bir belge bugüne kadar gün yüzüne çık­mamıştır. Osmanlı İmparatorluğunun arşiv
Alevi inanışı içinde her şeyin üzerinde evreni yaratan bir ulu yaratıcının varlığı kabul görmez.. Yunus Emre'nin dizelerinde görülür; Yer gök yaratılmadan Hakk bir gevher eyledi...
Alevilerin kendilerini, düşman çevrelerde olduklarından farklı ifade etmeleri...
Alevilerin kendilerini düşman çevrelerde olduklarından farklı şekilde ifade etmeleri, onlar için bir güvenlik çemberi oluşturmakla birlikte, geçmişte ve günümüzde Alevilerin üzer­lerine aldıkları korunma örtüsü, asıl olanı ortadan kaldıracak kadar iyi işlev görmüş, zaman zaman da asıl olanın yerini al­mıştır.
Reklam
Osmanlı Beyliği, on üçüncü yüzyılın son senesinde (1299) Kuzey Batı Anadolu’da Osman Bey tarafından kuruldu. Beyliğin merkezi Bilecik’ti. Osmanlı Beyliği’nin kurucusu Osman Bey’in tarih sahne­sine çıkışı ve küçük beyliğinin devlete dönüşmesinin başlangı­cı, Osman Bey’in Anadolu’nun gerçek sultanlarından Şeyh Edebâli’den aldığı icazetle ve ona
Carbeas, Malatya Emiri ile iyiilişkiler içinde olmasına rağmen ona güvenmiyordu. 845 yılında merkezini Bizans’ın doğu sınırında sarp dağlarla çevrilmiş Divriği’ye taşıdı. Divriği, doğal savunma olanakları olan bir yerdi. Carbeas bu yeri seçmekle Bizans’tan gelecek saldırılara olduğu kadar Malatya Emiri’ne karşı da tedbirli olmayı hedeflemişti. Carbeas, Divriği’de bir kale inşa etti ve bu tarihten başlayarak Arguvan’da kurulan Alevi devletinin başkenti Divriği’ye taşınmış oldu.
Aleviliği, Hz. Ali ve on iki imamlara bağlı sayanlar, Aleviliğin "üstün piri" Battal Gazi'yi sessizce bir kenara ittiler...
Hele biz iş bu yola, gelmedik riya ile bu melâmetlik donunu giyen gelsin Gözüyle gördüğünü örte, eteğiyle Bu yol pek ince yoldur yüreği çarpan gelsin İş bu sözü edenden bize nişan gerektir Sözün özeti budur, canına kıyan gelsin ~Yunus Emre
Reklam
Pir Sultan Abdal’a atfedilen, müridi tarafından taşlanan “pir”in hikâyesi, İmparator IV. Konstantin zamanında, kendi müridi tarafından taşa tutularak öldürülen Pir Silvanius’un öy­küsünün aynısıdır.
Carbeas ve Chrysocheir’in Ankara-Mamak ve Eskişehir-Seyidgazi ilçeleri dışında, kendi başkentleri Divriği’de de bölge halkı tarafından binlerce yıldır ziyaret edilen makamları vardır. Hüseyin Gazi ve Battal Gazi söylenceleri Divriği ve civarında sanki dün yaşanmış gibi dilden dile anlatılmaktadırlar.
Alevi inancını semavi dinlerden ayıran ve sonu gelmez düşmanlıklara altyapı oluşturan bir diğer önemli farklılık da, Alevilikte ölümden sonra öteki dünya inanışının olmayışıdır. Kendisine inananların bağlılığını ve kendi kurdukları dün­ya düzeninin emniyetini, ölümden sonra bir başka dünyada va­at edilen ödül ve ceza sistemi üzerine inşa eden semavi din­ler, Alevilikte öbür dünya inancının olmayışını hiç kabullene­mediler. Alevi inanışına göre insan, sürekli beden-biçim değiştiren ilahi ruhun parçasıdır. Vücut bulmuş enerjidir ‘Işık'tır. Asla öl­mez... Ko ölmek endişesin Işık ölmez bakidir Ölmek senin nen ola Çünkü canın ilahidir. ~Yunus Emre
"Serçeşme" Alevi terminolojisi içinde, erkânı kuran kişi ve “yol”un başlangıcı demektir. Yaygın olarak kabul edilmiş, temeli olmayan yapay tarih tezine göre Aleviliğin başlangıcı ve tarihsel altyapısını oluşturan olay, 1240 yılında Orta Ana­dolu’da meydana çıkan Büyük Babai Hareketi’dir. Bu hareke­tin önderi, Baba İlyas olarak da bilinen Baba Resûl’ün halife­lerinden Hacı Bektâş-i Veli de Aleviliğin kurucusu yani “ser­çeşme”sidir. Hacı Bektâş-i Veli’ye edilen bu iltifatın hoşluğu içinde­ki Aleviler, bu iltifatın gerisinde Aleviliğin 1240 yılından ön­ceki tarihinin inkârının gizli olduğunu sezemediler.
Hacı Bektâş-i Veli’yi Alevi yolunun başlangıcı, suyun başı olarak sunan yapay tarih tezi, bu yolla inanışın öncesini karartmış olmakla yetinmez. Hacı Bektâş ve onunla birlikte Alevi inanışını asıl yatağından, kendi yurdundan, geçmişinden ve soylu geleneğinden kopararak aklın kabul etmeyeceği bağ­lantılarla Türkistan’daki bir Nakşibendî dergâhına,
125 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.