Dünyanız yıkılmışken yakınlarınızın kılının bile kıpırdamamasına tanık olmak garip değil midir? Onların niçin sizin kadar etkilenmediğini de bir türlü anlayamazsınız.
Fabrikanın içine girmek şeytanlarla meleklerin korkunç sihirbazlıklar yapmak üzere evlendikleri bir yere gitmek gibiydi. Bu, bende böyle bir duygu uyandırıyordu. Her hafta sıradan ve gizemli şeyler duruyordu...
Sıkı çalışırsam her şeyin üstesinden gelebileceğime inanırdım. On iki yaşıma girdiğimden beri çalışıyordum. Okuldan sonra babamın bakkal dükkânında çalışırdım. Yeteri kadar büyüdükten sonra yaz tatillerinde civardaki değirmenlerde çalıştım. Bana sürekli, iyi çalışırsam karşılığını alacağım söylenirdi. Bu, doğru değil miydi? Ağabeyime bakın. İlk önce doğmanın getirdiği olanağı kullanmıştı. Şimdi ise şehirdeki berbat bir mahallede bakkallık yapıyordu. Bir de bana bakın. Çok çalıştım. Mühendislik okulunda ter akıttım. Büyük bir şirkette iş buldum. Karım ve çocuklarım karşısında kendimi bir yabancı haline getirdim. UniCo'nun bana verebileceği her şeyi aldım ve "Yetmez, daha fazlasını verin" dedim. Evlat, bunu yaptığım için memnunum. İşte, otuz sekiz yaşındayım ve beş para etmez bir fabrika müdürüyüm. Ne harikulade değil mi? Amma da eğleniyorum, değil mi?