"Uyuyor muydun, sen ey güzellik? Uzun, sarı bir saç. Gülen mavi gözlü incecik bir kız. Bir rüya. Yılların art arda eklediği kabukları kaldırınca hep bu ince sevgili...
Uyuyor muydun? Yalnız ikimiz yaşasaydık yeryüzünde. Beni alıp alıp kayalara gümbür gümbür vuran bu gümrah dalga, çılgın sel olmayaydı...
Uyuyor muydun? Ben hep seni aradım. Çılgınlıklarda. Bir yetim çocuk dizinde ağlamak, kokunu almak sıcaklığının parlamadan çekip aldığı bu çılgın at. Sen de ağla yetimsin ve bir yetim çocuk gibi. Rüzgâr almayan bu koyda. Yani aşk...
Uyuyor muydun? Biliyorum uyumadığını. Dünya, bizi esir alan dünya. Mangır.
Uyuyor muydun? Gece yarısı. Alnına binlerce onur, aşkım.
Ağlayabiliriz, ağlamalıyız.
Uyuyor musun?"
"Tan ağarmadan gelip
taze gözyaşlarımla suladım
mutluluğumu buram buram
orada bıraktım.
Bir çiçek açmadı daha
renkler oynaşırken başka baharlarda
onlar da vefâsızlığı
senden mi öğrendi yoksa?
Gökyüzü niye bomboş?
Ne kadar da mânâsız camî avluları
dünyadan habersiz uçuşurken
şimdi kırık mı kanatları?
Güneşler parçalanmadan
böyle çoğalmaz gölgeler
onlar ki sıcaklığını yitirmiş
yoksul şekiller çizerler."
"Baba geldi ve doldu sevinç sarnıçları
bir bir üstüne çığlık odalara sığmadı
baba geldi yüzünde o kadîm gülümseme
ve sevdâ sayfaları ve masal buğuları..."