Berlin sefiri olan Kemalettin Sami Paşa, akşama doğru savaş meydanını dolaşırken, ağıryaralı bir Yunan askerinin "su" diye inlemekte olduğunu duydu. Su denilen şeyin de Anadolu'da büyük bir kıymeti vardı. Dünya savaşında altı defa yaralanan Paşa atından inerek kendi matarasını, yaralının dudaklarına dayadı. Böylece kendini suyunun son damlasından mahrum bırakıyordu. Tekrar atına binmek üzere arkasını döndüğü zaman herif, Paşa'nın sırtına silahını çevirmişti.
Sayfa 124 - Dokuz Yayınları, 1. Baskı: Ekim 2020, İstanbul
"İşittim ki bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla Milli Meclis'e davet etmedim. Herkes kararında hürdür, bunlara başkalarıda katılabilirler. Ben bu kutsal davaya inanmış bir insan sıfatıyla buradan bir yere gitmeye karar verdim. Hatta hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir elinede bayrağını alır, bu şekilde Elma Dağı'na çıkar, orada tek kurşunu kalana kadar vatanı müdafaa eder. Kurşunlarım bitince bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunlarıyla yaralanır, temiz kanımı, kutsal bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna ant içtim."
Gazi, Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş:
"Bu köşk kimin?"
"Kirkor'un..."
"Ya şu koca bina?"
"Yorgo'nun..."
"Ya şu..."
"Salamon'un..." Gazi biraz sinirlenerek sormuş: "Onlar bu binaları yaparken ya siz neredeydiniz?" Toplananların arkasından bir köylünün sesi duyulur.
"Biz mi neredeydik? Biz Yemen'de, Tuna Boylarında, Balkanlarda, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslarda, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk Paşam..." Gazi bu hatırasını naklederken:
"Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu aksakallı ihtiyar olmuştur," der dururdu.
Sayfa 142 - Dokuz Yayınları, 1. Baskı: Ekim 2020, İstanbul
"Zavallı annem, bir zamanlar kurtuluşu bütün ulus için ülkü olmuş İzmir'in kutsal topraklarına vücudunu emanet etmiş bulunuyor. Ölüm yaradılışın en doğal yasasıdır. Böyledir ama yine de üzüntü verici belirtileri vardır. Burada yatan annem, zevkin zorbalığın, bütün ulusu uçuruma götüren kanunsuz bir idarenin kurbanlarından biridir. Annemi kaybetmekten dolayı çok üzgünüm.
...Annemin yanına bıraktığım bir adamım vardı. Bu adamı Erzurum'dan İstanbul'a gönderdiğim zaman, annem bu adamın yalnız olarak geldiğinden haberdar olduğu an benim hakkımda halife ve padişah tarafından verilmiş olan idam kararını yerine getirildiğini zannetmiş ve bu yanlış kanı nedeniyle felç olmuştu. Ondan sonra bütün mücadele yıllarını sıkıntı ve acı içinde geçirmişti.
...Annemin mezarı önünde ve Tanrının yüce katında söz verip ant içiyorum ki, ulusumun bu kadar kan dökerek elde ettiği egemenliğin korunması ve savunulması için, gerekirse annemin yanına gitmekte gecikmeyeceğim, ulus egemenliği uğrunda canımı vermek, benim için vicdan borcu olsun, namus borcu olsun."
Atatürk'ün okuduğu bilinen, saptanmış kitap sayısı 3997. Bu kitapların 1741'i Çankaya Köşkü'nde, 2151'i Anıtkabir'de, 102'si İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde, 3'ü Samsun Gazi İl Halk Kütüphanesi'ndedir. Atatürk'ün okuduğu bu kitaplar için henüz bir kütüphane oluşturulabilmiş değildir. Çünkü kitaplar değişik yerlerde muhafaza ediliyor ve bir türlü bir araya getirilemiyor.
Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve yok olma vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir. Tarih bugün biz evlatlarına bazı büyük görevler yüklüyor.
Sayfa 19 - Dokuz Yayınları, 1. Baskı: Ekim 2020, İstanbul
"Yüzyıllar çok seyrek deha yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o büyük dahi çağımızda Türk milleti içinden çıktı. Mustafa Kemal'in dehasına karşı elden ne gelir ki?"
Sayfa 127 - Dokuz Yayınları, 1. Baskı: Ekim 2020, İstanbul