En Eski Antikanser kitaplarını, en eski Antikanser sözleri ve alıntılarını, en eski Antikanser yazarlarını, en eski Antikanser yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hepimizin içinde atıl kanser hücreleri var ve her birimiz tümörlerin oluşumuyla savaşabilecek bir bedene sahibiz. Doğal savunma mekanizmalarımızı kullanmak hepimize düşen iş.
Ölümlü olduğumuzu fark edinceye kadar yaşam bize sınırsız görünür ve öyle kalmasını isteriz. Mutluluk arayışına girmek için hep zamanımız olacağını sanırız.
Kendisi de beyin kanseri olan psikiyatri doktoru David Servan’ın, modern tıp ve tamamlayıcı tıbbı harmanlayıp, her seviyede okurun anlayabileceği düzeyde kaleme aldığı kanserle ilgili bir kaynak kitap.
Hastalara ve yakınlarına çok fazla ümit vermeden, yaşam tarzlarında yapacakları değişikliklerle kanserle yaşamayı ve mücadele etmeyi anlatıyor. Hastaların öğrenme, kabullenme, değişim ve mücadele sürecindeki deneyimlerini paylaşması kanserle ne kadar yüz yüze yaşadığımız gerçeğini ortaya koyuyor.
Çocuklarınıza, bizim çocuklarımıza öğrettiğimiz şeyi, toprağın anamız olduğunu öğretin. Toprağın başına ne gelirse, toprağın çocuklarının başına da o gelir. İnsanlar yere tükürürlerse, kendi suratlarına tükürmüş olurlar.
Genelde başkalarıyla ilgilenmeye, ilgi görmekten daha alışkınızdır. Ayrıca özerkliğimize daha önem veririz. Ölüme doğru yavaş bir iniş fikri de bizi dehşete düşürür, çünkü özellikle başkalarına verilecek hiçbir şeyimizin kalmadığı bir zamanda bizi korkunç bir bağımlılığa mahkum eder.
Ölüm nihai ayrılıştır. Huzur içinde gitmek için de, veda etmemiz gerekir. Ne ki gerçekleşmemiş emellere, seyahat hayallerine ya da bir zamanlar önem verilen ama çok erken kopmuş ilişkilere el sallamak çok zordur.
Birçok araştırma, insanların bağışıklık hücrelerinin şu durumlarda asker gibi kıyasıya savaştığını gösteriyor:
1) kendilerine saygı gösterildiğinde (beslendiklerinde, toksinlerden korunduklarında);
2) komutanları soğukkanlılığını koruduğunda (duygularına hâkim olup, ağırbaşlı davrandığında).
Tehlike ya da ıstırap karşısında, içimizden bir ses “Orada durma öyle. Bir şeyler yap!” diye bizi dürtüyor. Bazı durumlarda ise, sevdiklerimize şöyle demek geliyor içimizden: “Lütfen ‘bir şeyler’ yapmaya çalışma. Orada dur, yeter!”.