Hayat ne güzel fakat ne can sıkıcı şeydi!... bütün günü dolduran eğlendirici işlerin içinde insan bir boşluk hissi duymaktan kurtulamıyordu. Bir şey eksik gibiydi, bütün ömrünce işlemeyen bir yeri varmış gibiydi.
Lakin gafil genç bunu bilmiyordu onun, çalgısını kendisi kadar çok sevmesini kıskanıyordu.
Ve bir gün, “Ey sevgilim,” dedi, “ey narin vücudunun, İpek saçlarının, donuk pembe dudaklarının değil bütün ihtiras ve iptilalarının da bana ait olmasını istediğim sevgilim, artık viyolonseli bırak, yalnız beni dinle, yalnız benim kalbimin tellerinde nağmeler bulmaya çalış.”
-Aşk ne kadar hodbindir!
Genç kız, “Mademki sen istemiyorsun sevgilim,” dedi, “ben artık viyolonsel çalmayacağım... Nağmelerimi yalnız senin sözlerinde arayacağım.”
Sanat, ilahi sanat, aşka yenilmişti.
—Ve aşk ne kadar kudretlidir!—
“Lakin sevgilim!” Dedi genç kız “Elbet bir gün ihtiyarlıyacağız ve ölüm bizi alacak. Eğer o, bana senden evvel gelirse bil ki tek istediğim gözlerim hayata kapanırken baş ucumda bir viyolonsel dinlemektir; bunu bana vadediyor musun ?”
“Evet,” diye cevap verdi. “Senden sonra yaşamak gibi bir ceza bana mukadderse kahverengi gözlerinin üstüne yemin ederim ki baş ucunda en yüksek sanatkâra, en güzel besteyi çaldıracağım.”
Bunun üzerine söylediklerini tekit etmek isteyen dudaklar birleşti.
— Ve aşk ne kadar ateşlidir!—
“Pek mi korktun?” Diyordu. “Niçin, niçin korkuyorsun? Senden, yani hayattan büsbütün ayrı bir şey diye mi? Fakat bu aptallıktır. Onun bizden farkı, bizim ondan farkımız nedir ki? Hiç... Bak, eğil bak... bu dişler yok mu, düşünüyor musun ki bakmaya tiksindiğin bu dişleri görebilmek için onun tebessüm etmesi nasıl sabırsızlıkla beklenirdi?... Tahmin edebilir misin ki boğazına dolanarak seni boğacakmış gibi korktuğun bu saçların güneş altında ne hayat dolu parlayışları vardı?
Hem bu kadın benimdi. Şu ellerim, şu sana laf söyleyen ağzım nasıl benimse o da öyle benimdi. Fakat biliyor musun kollarımın arasından sıyrılıvermesi ne kolay oldu?... Onunla aramızda hiçbir mesafe yoktur. Bizim onun hâline geçivermemiz için bir sebep bile lazım değil ve bu iskelet bize o kadar yakındır ki ondan korkmak için ancak bir insan kadar kör ve düşüncesiz olmalıdır.”