Araplar'ın Türkistan'a Girişi

Zekeriya Kitapçı

Sayfa Sayısına Göre Araplar'ın Türkistan'a Girişi Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Araplar'ın Türkistan'a Girişi sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Araplar'ın Türkistan'a Girişi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Geniş Horasan topraklarının bu Türklük dokusu ve yapısının farkında olan Abbasi yeraltı teşkilatının lideri M.b. Ali b. Abdullah b. el-Abbas, Horasan'a gönderdiği duatlarına, yani teşkilat propagandacılarına şu talimatı vermiştir: "Sizler Horasan halkını yanınıza almaya çalışınız. Oralarda sizin davanızı destekliyecek bir çok sağlam yapılı insanlar (Türkler) vardır. Onların gönülleri temiz, kalbleri geniştir. Geçici hevesler onları parçalamamış, aşırı duygular onları birbirine düşürmemiş, bozgunculuk onlara ulaşmamıştır. Onlar gerçek askerdirler. Bedenleri sağlam, görünüşleri heybetlidir. Sakal ve bıyıklan olan er kişilerdir. Onların harb sahalarındaki naraları korkunç, konuşmaları uludur. Onların konuştuğu kelimeler kirlenmemiş ağızlardan çıkmaktadır."
Sayfa 41 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Arabistanda yaşayan bedevi Araplar yeni yeni göç dalgaları ile fethedilen Horasan şehirlerine yerleştirilmiş ve buralarda Türkler ve İranlılar yanısıra önemli etnik bir unsur, bedevi olmalarına rağmen yerli halkın yabancı oldukları aristokrat bir sınıf oluşturmuşlardır. Horasan'nın medeni şehirlerinde onlar koloniler halinde yaşıyorlardı. Fakat Alman asıllı papaz yazar J. Wellhausen' in bu çoğu halde bedevi olan Araplar hakkındaki değerlendirmelerine göre; "buralarda Türkler ve İranlılarla devamlı savaş halinde bulunuyorlardı. Büyük tehlikelere maruz kalmalarına rağmen eski vatanlarında olduğu gibi başına buyruk hareket ediyorlardı. Harici tehlikeler onları birleştirmek şöyle dursun, bilakis kızdırıyor ve onları daha vahşi bir hale getiriyordu. Horasan gibi bir düşman diyarı ortasında bulunmaları ve daha çetin daha büyük problemlerle karşı karşıya olmalarına rağmen bu bedevi Araplar; anarşist temayüllerle daha serbest ve saygısız imkan sağlamak (yani yağma ve çapulculuk yapmak) hususunda buraları ikinci bir Arabistan haline getirmişlerdi."
Sayfa 41 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Reklam
Büyük Selçuklu Sultanı Alpaslan'ın Bizanslılara karşı kazandığı Malazgirt zaferi ( 1071) kadar Araplar için önemli olan bu harp, İranlıların tam manasıyla hezimete uğramaları ile sona erdi . Artık İran kapıları Arap istilalarına karşı açılmış bulunuyordu.
Sayfa 42
Türklere göre Çinliler, Araplara nazaran çok daha tehlikeli idi. Onun için bu Çin tehlikesinin bir an önce bertaraf edilmesi gerekiyordu. Bu bakımdan Türk Hakanı yüksek komutanları toplayarak durumu müzakere etmiş ve demiştir ki: "Bu iş çok uzadı. Bu adamlar harp için öyle bir yere yerleşmişler ki, bundan önce yaptıkları harblerde böyle bir yer seçememişlerdi. Üstelik bunlarla harp etmenin bize pratik olarak pek faydası da yoktur. Haydi biz gidelim." Bu karardan sonra Türk askeri, bulundukların yerden bir gece yarısı sessizce ayrılarak Türkistan'ın içlerine doğru çekilip gitmiştir (H.22/M.642)32. O gün sabah olup da Araplar; karşılarında kimseyi görmeyince, Türklerin geri çekildiklerini anlamışlardı. Daha sonra Ahnef'e gelen haberler, Türk Hakanı'nın Belh'e ulaştığı ve Yezdücerd' i beklediği mahiyetinde idi. Ahnef, böylelikle büyük bir tehlikeyi çok ucuz bir şekilde atlatmış oluyordu.
Sayfa 45
Araplarla Türkler arasında ilk tarihi karşılaşma
Türk Hakanı To-lu Han, Fergane ve Semerkant Türklerinin de katıldığı büyük bir ordunun başına geçerek yanında Yezdücerd de olduğu halde İran'a doğru hareket etti. Ceyhun nehrini geçerek, Belh'e yürüdü. Türk Hakanı Arapların burasını boşalttıklarını görünce, vakit kaybetmeden yoluna devam etti. Bu arada kendisine İranlılardan da katılanlar oldu.
Sayfa 45 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Gerçekte, Türkistan Araplar tarafından fetihlerini "Üç basamakta" incelememiz gerekmektedir. Bunlardan; Birinci Basamak; Hz. Ömer'in doğu, Horasan komutanı Ahnef b. Kaysla başlayan (642) ve Kuteybe b. Müslim' in, el-Haccac tarafından çok büyük yetkilerle Horasan'a vali olarak gönderilmesine kadar devam eden (705) birinci devir, daha açık bir irade ile "İlk Akınlar Devri"dir. Daha ziyade bir çapulculuk ve yağma hareketi olarak tarih sayfalarına geçen ve Orta Asya Türklüğü için son derece bedbaht ve acı olan bu devirler, yarım asırdan fazla bir süre devam etmiş ve Araplar için zavallı, askeri bir macera olmaktan öte hiç bir işe yaramamıştır. İkinci Basamak ise; Değerli Arap komutanı Kuteybe b. Müslim'le başlayan ve daha ziyade Baykent, Buhara ve Semerkant üçgeni çevresinde odaklanan muntazam fetih hareketleri devridir. Bu merhale; büyük devlet adamı Haccac b. Yusuf'un, kudretli Arap generali Kuteybe b. Müslimi, Orta Asya Arap fetihlerini gerçekleştirmek ve Arap siyasi hakimiyetinin sınırlarını Çin Seddine kadar genişletmek maksadıyla Horasan'a vali olarak gönderilmesiyle başlamış (705) ve Ferganede kendi silah arkadaşları tarafından öldürülmesine kadar devam etmiştir (712). Üçüncü Basamak; Yezid b. el-Mühelleble başlayan (7 12) ve Nasr b. Seyyarla gerçekleştirilen siyasi hakimiyet devridir. Bu devir büyük Türkeş Hakanı Kur-Sul'un kötü bir talih eseri, Nasr b. Seyyar tarafından öldürülmesi ile (738) devam etmiş ve Abbasi ihtilali ile (750)de son bulmuştur.
Sayfa 48 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Reklam
Gerçekte Kuteybe'nin Merv'e gelmesi ve yeni bir hamle ile başlayan Arapların Orta Asya Fetihleri; Baykent, Buhara ve Semerkant Üçgeni içinde olmuştur. Araplar asıl mücadeleyi bu bölgede vermişler ve kendi siyasi hakimiyet ve idari otoritelerini de en çok bu bölgede yerleştirmişlerdir.
Sayfa 49 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Tarih boyunca hür ve müstakil yaşamış ve bunun milletler camiasında yegane örneği olmuş Türk milleti; ülkelerinin bu yeni ve yabancı güçler tarafından işgal edilmesine kesinlikle boyun eğmemişlerdir. Ne yazık; iki taraf arasında kanlı bir mücadele başlamış ve bu siyasi hakimiyet mücadelesinde Türkler çok büyük kayıplar vermişlerdir.
Sayfa 54 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Ahnef'in giriştiği fetih hareketlerinin, nerelere kadar uzadığı ve hangi şehirleri fethettiği hakkında açıklayıcı bilgiler verilmemiştir. Ayrıca bu hareketler, daha ziyade bir nevi baskın niteliğinde olduğu için kati fetih nazarı ile bakılmamalıdır. Belki Ahnef, giriştiği böyle bir yağma hareketiyle kendisinden sonra gelen valilere çok kötü bir örnek olmuştur. Zira, ondan sonra Horasan'a gelen Arap valileri aralıksız olarak Aşağı Türkistan'a bir çok akın ve baskın hareketinde bulunmuşlar böylece yüzlerce, binlerce Türkü de esir almışlardır.
Sayfa 55 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Uzun zamandan beri Horasan'a vali olmayı bekleyen ve bunun içinde Muaviye'ye bir hayli kırgın olan Hz. Osman'ın oğlu Said bu önemli göreve tayin edilmiştir (675). Said b. Osman; Horasan'a geldikten sonra onun asıl hedefi Semerkantı vurmaktı. Zaten Semerkant; o bölgenin en zengin, en müreffeh şehirlerinden birisi idi. Fakat o; Semerkant yolu üzerinde çok önemli ve stratejik bir yeri olan Buhara Hanlığının, daha açık bir ifade ile Kınık Hatun'un kendisine bir problem çıkarmamasını düşünüyordu. Bunun için Said; önce güney ticaret yolunu kontrol altında bulunduran Tirmiz şehrine geldi. Bu sıralarda Tirmiz hükümdarı Türk olduğu gibi, şehir halkıda çoğunlukla Türklerden oluşuyordu. Said Tirmizi ele geçirdi. Daha sonra Buhara'ya yöneldi. Meşhur Buhara melikesi Kınık Hatun'u bir kere daha baş eğmeye mecbur etti. Ayrıca ondan Semerkant yolunu açık tutması ve her hangi bir hiyanete uğramaması için Türk aristokrat ailelerinden 50 delikanlıyı rehin aldı. Hatta o, dahada ileri giderek ordusunu Kınık Hatun'un askerleri ile takviye etti.
Sayfa 56 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
80 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.