Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Araplar'ın Türkistan'a Girişi

Zekeriya Kitapçı

En Eski Araplar'ın Türkistan'a Girişi Sözleri ve Alıntıları

En Eski Araplar'ın Türkistan'a Girişi sözleri ve alıntılarını, en eski Araplar'ın Türkistan'a Girişi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Evet Müslüman Araplar; Emeviler devrinde yeniden başlayan ve eski dünya kıtalarını kucaklayan ikinci fetih dalgası ile Türk yurtlarına yönelmişler ve Ceyhun 'un gerisi, yani Türkistan 'a hayır! "Çin Seddi"ne kadar uzanan geniş Asya bozkırlarına bakmışlardır. Çin Seddine kadar yayılan geniş Asya bozkırlarına bakanların başında ise; Emevilerin Irak valisi Haccac b. Yusuf ve değerli Arap komutanı Kuteybe b. Müslim geliyordu. İyi bir asker, iyi bir diplomat, iyi bir devlet adamı, üstelik şovenizme varan bir Arap ırkçısı, amansız bir Türk düşmanı olan Kuteybe ve onun bir kan ve ateş kasırgası halinde devam eden fetih hareketleri sayesinde müslüman Araplar, Kaşgar önlerine kadar yayılan bütün Türk yurtlarına hakim olmuşlardır.
Sayfa 7 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Yazarın bu görüşüne katılamayacağım. Asıl zararı verenler Araplar
Türkistan'ın Araplar tarafından fethinin önemine şu gerçeği de ilave etmemiz gerekmektedir. Eğer müslüman Araplar, büyük bir azim ve kararlılık içinde Türkistan'ı fethe kalkışmamış olsalardı, geniş Asya bozkırlarında İslamiyetin yayılması ve Türklerin hem de yüzde yüzlere varan bir çoğunlukla müslüman olmaları tam bir hayal olurdu. Bu takdirde İslamiyet Türkistan'a, eski Ari ve Sami dinlerinde olduğu gibi, tarihi ticaret yolları, müslüman tacirler veya bu işe gönül vermiş kimselerin gayretleri ile girecekti. Fakat bu durumda onun akıbeti de diğer Hıristiyanlık, Budizm ve Zerdüştlük gibi, eski dinlerden hiçte farklı olmayacak ve Türkler arasında bir azınlık dini olmaktan öte gidemiyecekti. Diğer taraftan militan ruhlu azgın "İran Şiiliği" ve "Arya milliyetçiliği", İslam adı ile Türk yurtlarına girecek ve Türkler bu ağır İran kültürü altında eriyerek milli varlıklarını kaybedecek ve "Türk Dili"de, Farsça içinde boğulup gitmiş olacaktı. Artık bugün Buhara ve Semerkant gibi Türk şehirleri bu Ari nüfusu ile dolacak ve buralardaki Türk varlığı asimile olduğu gibi, Türk milleti de yavaş yavaş İç-Asya ya doğru çekilecek ve onun durumu bugünkü "Moğolistan"dan farklı olmayacaktı.
Sayfa 7 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Reklam
Arap sevici arkadaşlar özellikle okusun
Müslüman fatihler, büyük mücadeleler sonucu ele geçirdikleri büyük şehir ve kasabaların sadece zenginliklerine göz dikmek ve halkın elinde ve avucunda ne varsa toplamakla kalmamışlardır. Onlar bu fetihler sırasında karşılarına çıkan savaşçı Türk unsurunun kökünü kazımak için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır. Müslüman Araplar hiç bir zaman kılınçlarını bu Türklerin ensesinden kaldırmamışlar ve yüzbinlerce Türkü, Çoğu kere masum olan bu insanları, orta yerde hiç bir ciddi gerekçe olmadan kılınçtan geçirmişler bir o kadarını da esir almışlardır. Daha ziyade Kuteybe b. Müslim 'le başlayan bu Türkleri kılınçtan geçirme ameliyesi, çeşitli aralıklarla tam kırk sene devam etmiştir. Bu, Orta Asya Türk varlığı için dahi, kendi tarihinde hiç bir zaman eşi ve benzeri görülmemiş bir facia idi.
Sayfa 11 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
et-Taberi'nin, Müslüman Arap fatihlerinin, özellikle Orta Asya fetihleri sırasında Türkleri bir nevi kılınçtan geçirmeleri ile ilgili haberlerini büyük bir ayrıntı ile vermesi, üzerinde durulacak bir konudur. Çoğu halde masum ve zavallı Türkler'in öldürülmesini bir kahramanlık edasıyla bahseder ve fakat hiçbir edebi önemi olmayan bir çok şiirler, et-Taberi tarafından hemen her vesile ile bahsedilmiştir.
Sayfa 17 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
İbnü'l-Esir, büyük Selçuklu Sultanı, Tuğrul Bey hakkında söylemiş olduğu şeyler, yenilir yutulur cinsden değildir. Mesela O, Tuğrul bey için aynen şöyle demektedir; "Sultan inadına zalim, inadına insafsız, merhametten nasibi olmayan, kalbi taşlar kadar sert bir adamdı. Hele, askerleri halkın mallarını zorla ellerinden alırlardı. Onların elleri gece gündüz halkın mallarına uzanmakta serbest idi" Gel gör ki bu değerli İslam tarihçisi, ne yazık ki, zulmu ile cihanı doldurmuş, yüzbinlerce insanın haksız yere boynunu vurdurmuş ve tarihlere "Zalim Haccac" olarak geçmiş bir kimse olan, Emevilerin meşhur Irak valisi, Haccac b. Yusuf es-Sakafi'yi bile böyle ağır bir dille suçlamamıştır.
Sayfa 20 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Hazar Türkler'i ve kudretli Türk Hakanları'nın; İran'a, Kuzey Irak ve yukarı mezopotamyaya buralarda yaşayan Arap kabilelerine yapmış oldukları bu akınlar, o devirlerde Arabistanda yaşayan Arablar, hatta Yemen ve Habeşistan'a kadar yayılan çok geniş coğrafi bölgelerde derin yankılar yapmış olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Yemen hükümdarı Ebu Kerih Tuban Es'ad, Arabistan'a askeri seferlerde bulunan bu güçlü kişi bile, İbni Hişam'ın kaydettiğine göre, bir şiirinde oğluna seslenirken aynen şöyle demiştir; "Asıl fil; Kabeye saldırmak için kendi arkasından gelen ve kızgın taşlarla mahvedilen ordunun filidir. Asıl hükümdar ise; uzak ülkelerdeki Türk Hakanı ve Hazar Türkleri hükümdarıdır."
Sayfa 29 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Reklam
Hire kabilesinin ileri gelenlerinden saygın kişi ve fakat yüksek meclislerde Arap kavmini öve öve bitiremeyen geveze konuşmaları ile meşhur Numan b. el-Münzir, söz konusu İran Kisrası tarafından kabul ediliği bir sırada yine Araplardan bahsetmiş ve onları dünyanın en yüce, en büyük, en faziletli bir kavmi olarak gösterince Kisra dayanamamış ve onun lafını keserek şöyle demiştir; "-Türkler ve Hazarların güçlü hükümdarları vardır. Bu hükümdarlar onları idare eder, işlerini yoluna koyarlar, ya Araplar, ben Arapların bu konuda, din ve dünya işlerini yoluna koyacak bahse değer bir şeylerini görmüyorum!"
Sayfa 30 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Sasani ordularında büyük ölçüde savaşçı Türk unsuru bulundurma geleneği Hz. Peygamber devrinde dahil, daha sonraki devirler, hatta asırlık İran devletinin yıkılışına kadar devam etmiştir. Bu cümleden olmak üzere; Hz. Ömer devrinde başlatılan İran'ın fethi; dolaysıyla meşhur Kadisiye harblerinde, değerli İslam komutanı Saad b. Ehi Vakkasa karşı çarpışan Rüstem komutasında ve sayıları yüzbinlere ulaşan İran ordusundaki özel eğitimli, zırhlı Türk süvari birlikleri, müslüman Araplara, Kadisiye harbinin ilk anlarında çok zorlu günler yaşatmışlardır.
Sayfa 31 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Horasan; Emeviler devrinde (661-750) çok geniş coğrafi bölgelere yayılmış olan Arap İslam İmparatorluğunun genellikle doğu bölgesine verilen genel, idari bir isimdir. Gerçekte Horasan kelimesi yapı itibarı ile Hur; güneş ve asan; doğan kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiş ve "Güneşin Doğduğu Ülke" anlamına gelmektedir.
Sayfa 37 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Geniş Horasan topraklarının bu Türklük dokusu ve yapısının farkında olan Abbasi yeraltı teşkilatının lideri M.b. Ali b. Abdullah b. el-Abbas, Horasan'a gönderdiği duatlarına, yani teşkilat propagandacılarına şu talimatı vermiştir: "Sizler Horasan halkını yanınıza almaya çalışınız. Oralarda sizin davanızı destekliyecek bir çok sağlam yapılı insanlar (Türkler) vardır. Onların gönülleri temiz, kalbleri geniştir. Geçici hevesler onları parçalamamış, aşırı duygular onları birbirine düşürmemiş, bozgunculuk onlara ulaşmamıştır. Onlar gerçek askerdirler. Bedenleri sağlam, görünüşleri heybetlidir. Sakal ve bıyıklan olan er kişilerdir. Onların harb sahalarındaki naraları korkunç, konuşmaları uludur. Onların konuştuğu kelimeler kirlenmemiş ağızlardan çıkmaktadır."
Sayfa 41 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
100 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.