Kalplerimizde bazı illetler vardır ki bedenin tamamıyla dokularına girmedikten sonra keşfolunamayan gizli hastalıklara özgü bir işleyiş hainliğiyle kendisini göstermeden, yıkımlarını haber vermeden içsel bir yangın dumansızlığıyla yanar, yanar; bu bir ateştir ki aslını bilmeyiz, varlığından haber almayız; o yavaş yavaş, görevinden emin, devam eder; sonunda bir gün birdenbire, bir hiç, bir dakikalık bir anlama bize gösterir ki kalbimizde bir yangın var. Nedir? Nereden doğmuştur? Bu yangın nasıl serseri bir rüzgarın kanatlarıyla düşerek orasını tutuşturmuştur? Bilemeyiz.
Güleriz, gülmekle yapamamak hüsranının öcünü alırız; sonra yavaş yavaş biz de yaparız, artık gülünüp eğlenmekten usanç doğduktan sonra yapmakta bir sakınca görmeyiz; fakat vakit geçmiş, o şey adileşmiş, bayağılaşmıştır.
…kadınların kalbinde her türlü yoksunlukların gözyaşları susabilir; fakat bunlardan biri, analıktan mahrum kalmış olmak acısı, daima zehirden birer damlayla damlayan kapanmaz bir yaradır. Sanılır ki doğa kadınların ruhuna boş kalmaya katlanamayan bir beşik koymuştur.
…sizi yalancı gülüşleri ile aldatmaya, etrafındakileri sahte bir mutluluk içinde kandırmaya çalışan, derinliklerinde hasta ruhu ağlarken gülen gözleri!