Gerçekten çok uzaklara gitmeyi istiyordu. Aylardır temiz bir başlangıç, huzur ve sükûnet peşindeydi. En son ne zaman huzurlu bir gece uykusu uyuduğunu hatırlamıyordu.
Düşündüğünde huzur bulduğu tek düşünce insanların kapılarını kilitlemek zorunda olmadığı, tek korkularının sebze bahçesine girecek bir geyik olduğu küçük bir kasabaya kaçma fantezisiydi.
Dürüstçe söylemem gerekirse arabama atlayıp arkama bakmadan bu yerden gitmek isterim ama dört teker bir aracım olmadıkça pek uzağa gidebileceğimi sanmıyorum.
Mel’in tek düşünebildiği adamın ne kadar hoş olduğuydu. Koyu renk gözleri, biçimli yüzü ve çenesindeki küçük gamzesiyle gerçekten çok çekiciydi. Ne kadar yakışıklı olduğunun farkında olmadığını hissettiren ağırbaşlı ama rahat tavırları bu çekiciliğini daha da arttırıyordu. Adam bunu fark etmeden birisi onu kapmalıydı. Muhtemelen de kapmıştı.