Astrid Lindgren 1910’da İsveç’te, Smaland’da doğmuş. Doğup büyüdüğü köy ilk romanlarının ilham kaynağı olmuş. 1973’ün sonbaharında yazılan Aslan Yürekli Kardeşler Fryken nehrinin kenarında karlar altında yapılan bir tren yolculuğu esnasında düşünülmüş.
Astrid Lindgren’in okyanuslar kadar engin hayal gücünü tektikleyen şeyler dingin Kuzey manzaralarının anımsattığı Ortaçağ masalları, kötü ve iyinin savaşı, zorbalık, eziyet ve kötülüğe galebe çalan umut, fedakarlık ve cesaret. Aslan Yürekli Kardeşler’in geçtiği düşsel Nangijala, ölünce gidilen o güzel yer. Kitabın ilk bölümünde 2 ana karakter ölünce soluğu Ortaçağ’da zamanın durduğu, “hala kamp ateşlerinin ve masalların zamanının yaşandığı” o uzak yerde alıyorlar. Fakat hayat devam ediyor. Kötülükle savaşmak ve kahramanlık yapmak bitmiyor, ölüm de bitmiyor. Cesur kardeşler, Aslan yürekliler yaşamın ve ölümün sonsuz tekrarı içindeler, ya da sonsuzluğun tekrarının… Kiraz vadisinin ve gül bahçelerinin tatlı rüzgarını bırakıp Dikenli Gül vadisine gitmeli, Sofia ile Orvar’ın direnişine katılmalı, kötü kalpli kral Tengil’i alt etmeli, bin yıllık uykusundan uyanan acımasız ejderha Katla’yı durdurmalılar… Bunun için ölmek gerekse bile…
Kitabın başında 9 yaşındaki Karl hasta ve yorgunken onu abisi Jonathan avutmuş, ona Nangijala’dan bahsetmişti. Ölmek üzere olan Karl en çok abisinden ayrılacağı için üzgündü çünkü o abilerin en akıllısı, en güzeli ve en cesuruydu. O zaman yapılan fedakarlık devam etmeliydi çünkü onlar aslan yürekli kardeşlerdi. Hayatın ve ölümün devamlılığı, duyguların devamlılığıyla örtüşüyor ve sonsuzluk, dünyanın hiç durmadan dönmesi, mevsimlerin hiç durmadan birbirini kovalaması kadar doğal görünüyor göze. Bitimsizlik aslında herşeyi çekilebilir kılıyor, kötülüğü devamlı kovalayan iyilik sayesinde; yoksa hastalıkla, ölümle, kötülükle nasıl baş edilir ki….
Lindgren Aslan Yürekli Kardeşler’i yazdığında hastalık ve ölümden bahsettiği ve ikiye bölünmüş dünya anlayışı için eleştirilmiş ama sonra eleştiriler unutulmuş ve sadece sonsuz güzellikteki edebiyat parlaklığı kalmış geriye...