Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Türk Tarih Tezinden Türk İslam Sentezi'ne

Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi

Sinan Meydan

Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi Gönderileri

Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi kitaplarını, Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi sözleri ve alıntılarını, Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi yazarlarını, Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Atatürk’ün antropoloji çalışmalarının en önemli amacı…
“Büyük Önder'in antropoloji çalışmalarının en önemli amacı ye­tersiz bulgularla, “evrimini tamamlamamış”, “geri kalmış”, ikinci sı­nıf, “sarı ırka mensup" diye damgalanan bir ulusun, sözde bilimsel yöntemlerle çiğnenen onurunu gerçekten bilimsel yöntemlerle ko­rumaktı. Atatürk, Türklerin de Ari ırka mensup bir ulus olduğunu kanıtlayarak Türklerin de diğer ırklarla “eşit” olduklarını tüm dün­yaya göstermek istiyordu. Bu bakımdan Atatürk'ün antropoloji ça­lışmaları, faşist amaçlar güden, ırkçılığı körüklemek amacıyla yapıl­mış bilim dışı çalışmalar değil; tam tersine Türklerin de diğer ırklar­la eşit özelliklere sahip olduklarını kanıtlamayı hedefleyen, dolayı­sıyla hümanist ve çağına göre son derece bilimsel çalışmalardır. Ve bu çalışmalar da tıpkı tarih ve dil çalışmaları gibi Batı merkezli anla­yışa alternatif çalışmalardı.” -Sinan Meydan, Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi, İnkılap Kitabevi, syf: 266
Sayfa 266Kitabı okudu
30'lu yıllarda "Etrüskler Türktür dediği için Atatürk'ü eleştirenler,bu ve benzeri tezlerin bilimsellikten uzak, sadece “konjektürel"çalışmalar olduğunu ileri sürenler, Amerika, İtalya ve İspanya Ünıversıtelerınden bir grup “özgür bilim insanının" “genetik araştırmalar’ sonucunda “Etrüsklerin Türk olduklarını kanıtlamaları" karşısında şaşkınlığa düşmüşe benzemektedirler. Kanımca, Ferrara Üniversitesi’nin 2004 yılında yayınladığı “Etrüsklerin Türklüğüne ilişkin Rapor hem Antik tarihin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini kanıtlamaktadır, hem de Türklerin “uygarlıktan nasibini almamış, barbar ve geri bir ulus olduğunu” bilimsel bir gerçeklik olarak kabul eden “Batı merkezli tarih tezinin” şuursuz savunucularına çok anlamlı bir yanıt niteliği taşımaktadır. "Türk’ün manevi vasfı bir güneş gibi doğacaktır. " ve "Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapacaktır.'' diyerek 30’lu yıllarda "Türklerin saklı tarihini" gün ışığına çıkarmak için olağanüstü bir mücadele veren Mustafa Kemal Atatürk'ün ne kadar haklı olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.
Reklam
Vay Homer vay...
Gılgamış, Odysseus'un Kirke'yi aşağıladığı gibi İştar'ı aşağılamaktadır. Bu noktada İştar , Kirke gibi , güneşin kızı olan tanrıça Siduri ile yer değiştirmiştir.Siduri Gılgamış'a geçmişle ilgili bilgiyi simgeleyen Noe'ye ulaşmak için okyanus ya da ölüm sularına doğru izlemesi gereken yol hakkında bilgi verir. Aynı şekilde Kirke'de Odysseus'a okyanusu nasıl geçip geçmişle ilgili bilgi olan Tyresias'ı bulmak üzere Hades'e ulaşabileceğini göstermektedir. Siduri Gılgamış'a , Kirke'nin Odysseus'a öğrettiği yaşam felsefesinin aynısını öğretir."Yiyiniz,içiniz,neşeli olunuz! Çünkü bu insanların yazgısıdır " olayların akışıyla bu iki kahramanın yolculuklarında yadsınamaz benzerlikler vardır.
Baklavazis, Yunan kahvesi vs ... :)
Sümerli kahraman Gılgamış'ın anası,ölümsüz güzel Ninsun mükemmel aynasının önünde özenle tuvaletini yapar,sonra adım adım Zigguratların tepesine çıkar. En görkemli tanrıya, güneşe (Şamas) gider. O ve tanrı, zigguratın doruğunda yalnızdır. Homeros'un İlyada'sının kahramanlarından Akhilleus'un anası, ölümsüz tanrıça Thetis, şafak vakti denizin dalgaları arasından fırlar,çıkar gökyüzünün enginliğine tırmanır. Olympos'a doğru çıkar ; Zeus'a en büyük tanrıya başvurur. O ve tanrı yalçın Olympos'un doruğunda yalnızdırlar. İki tanrıçanın da oğulları için tanrılara yalvarmaları aynıdır. Bu iki başyapıt arasındaki benzerliği kanıtlamaya yeter. Homeros'un ki sanat yapıtı olarak olağanüstü üstünlüktedir. Ancak Gılgamış destanı'nın İlyada'dan iki bin yıl önce yazıldığını hesaba katmak gerekir. İlyada'da Gılgamış'la bunun gibi daha nice benzerlikler gösterir. Bunların rastlantı sonucu olduğunu kabul etmek zordur.Bir an için rastlantı olduğunu kabul edelim. Odessa'da Kirke episodu ve Odysseus'un ( ölüler ülkesi) Hades'te uzun gezileri ile ilgili olaylar dizisi , teorik bir benzetme olamaz. Bu verilere göre Homeros'un Gılgamış destanını bildiği tartışma götürmez.
"Avrupalılara ziraatı, yabani hayvanları ehlileştirmeyi, çömlekçilik sanatlarını da bu yeni gidenler (Türkler) öğretmişlerdir. Fikir, sanat ve bilgice Avrupa yerlilerinden çok yüksek olan göçmenler, Avrupa'yı mağara hayatından kurtarmışlar ve fikri gelişme yoluna sokmuşlardır. Arkeoloji keşiflerine göre, milattan 2000 yıl kadar önce Avrupa’da bakır aletler bile pek az bulunurken, o tarihte birdenbire tunç aletlerin çoğaldığı görülüyor. Bakırı tunca çevirebilmek için mevcudiyeti gereken kalay madeni Avrupa’da yalnız Fransa’da bir tek yerde zayıf bir damar halinde mevcut olup, bunun da eski zamanlarda keşfedilip işletildiğine dair hiçbir emare yoktur. Tunç sanatının Avrupaya son asırlara kadar bütün dünyanın hemen tek kalay hâzinesi olan Ana Türk Yurdundan gitmiş olduğu en kesin gerçeklerden sayılır. Madenin ve maden sanatlarının eski medeniyet alanlarında, Mezopotamya, Mısır ülkelerinde keşfedilmiş olmadığı da muhakkaktır. Maden, Jaques de Morgan 'ın dediği gibi 'an’ananın bize parmağıyla gösterdiği dağlarda keşfedilmiştir’ "
"Türk çocuklarındaki yetenek, her ulusundakinden üstündür. Türk yetenek ve gücünün tarihteki başarıları meydana çıktıkça, Türk çocukları kendileri için gerekli olan atılım kaynağını o tarihte bulabileceklerdir. Bu tarihten Türk çocukları bağımsızlık düşüncesini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, olağanüstü yengileri (zaferler) kazanan adamları öğrenecekler, kendileri de aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu yetenekle kimseye boyun eğmeyecekler”
Reklam
Dolayısıyla dünyanın en ünlü Sümerologlarından Beno Landsberger ve dünyanın en ünlü Hititologlarından Hans Gutterbock 1935 den itibaren Atatürk'ün yanındadır Atatürk, "Hititlerin ve Sümerlerin Türklüğü" tezini geliştirirken işte bu dünyaca ünlü bilim insanlarının desteğini almıştır.
"Haksızlık ve küstahlığın bundan fazlası olamaz. Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizlerindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türktü, halde Türktür ve sonsuza kadar Türk olarak yaşayacaktır. Gerçi bu güzel memleket kadim asırlardan beri çok kere istilalara uğramıştı. Aslında ve en başında Türk ve Turanı olan bu ülkeleri İraniler zaptetmişlerdir. Sonra (ülke) bu iranileri yenen İskender'in eline düşmüştü.Onun ölümüyle mülkü taksim edildiği vakit Adana Kıtası da Silifkelilerde kalmıştı.Bir aralık buraya Mısırlılar yerleşmiş, sonra Romalılar istila etmiş, sonra Şarki (doğu) Roma yani Bizanslıların eline geçmiş, daha sonra Araplar gelip Bizanslıları kovmuşlar.En nihayet Asya'nın göbeğinden tamamen Türk soyundan ırkdaşları buraya gelerek memleketi asıl ve eski hayatına yeniden kavuşturdular. Memleket nihayet asıl sahiplerinin elinde kaldı.Ermenilerin, vesairenin burada hiçbir hakkı yoktur; bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir." Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk’ e göre, Türkler Anadolu’ya çok eski tarihlerde gelmişlerdi; öyle ki Anadolu’nun bilinen ilk uygarlığını kuran Hititler Türk'tü. Şöyle diyordu: "Türk milleti! Sen Anadolu denilen yurda sonradan gelme değil, ilk yerleşip medeniyet kuranların çocuklarısın. ”
Atatürk, Türk olduklarına inandığı Sümer ve Hitit uygarlıklarına halkın da sahip çıkmasını istiyordu. Bu amaçla otuzlu yıllarda kurulan bankalardan birine Eti (Hitit)bank diğerine de Sümerbank adlarını vererek gazete ve dergilerin bu konuya ilgi göstermelerini istemişti.
Reklam
Asena olmuş Athena ! Baklava olmuş baklavozis!
Eski Yunan mitolojisinin Türklerden alındığını ifade etmiştir. O sırada İstanbul Darülfünunu’nda tarih müderrisi olan Yusuf Ziya Bey de aynı kanıdadır. O da Yunan uygarlığının orijinal olmayıp Türk uygarlığına dayandığı, Türk ırkından kavimlerce yüceltildiği tezini savunmuştur. Yusuf Ziya Bey’in söz konusu tezini belgelerle ve bu konudaki Batılı kaynaklarla desteklemesi oldukça önemlidir .
Hadi canım oradan!!!
Batı merkezli teze göre tüm Orta ve Güney Asya, Batı kökenli Ari halkların ana yurduydu; fakat nereden çıktıkları bilinmeyen yabancı halklar (Sarı ırklar) gelip zavallı Arileri katledip onların topraklarına el koymuşlardı!!' O zaman yapılması gereken şey , bu ikinci sınıf Sarı ırklardan bir şekilde kurtulmaktı!
Kemalist kadro, Batı'ya olan tepkilerini tarih ve dil tezleriyle, Orta Asya’ya yönelik Türk kültürü ve Türk tipinin oluşturulmasıyla ortaya koymuştur. 1930'da yayınlanan Türk Tarihi"nin Ana Hatları adlı belgesel kitap Anadolu’nun “otokton halkının’’ Türkler olduğunu yaymakta, hatta Batı toplumlarının bir kısmının kökenlerinin Türklere dayandığını dile getirmektedir. Sûmerler, Hititler, Firtkyalılar, Kimmerler, Lidyalılar, Etrüskler, hatta Ham, Kaide ve Asurlular da Orta Asya'dan göç etmiş topluluklar olarak adlandırılmaktadır.
Atatürk, tarih ve dil alanındaki çalışmalarla, yüzyıllardır ulusal onuru örselenen bir toplumu Asyetik kökleriyle yüzleştirerek bir tür "toplumsal tedavi" gerçekleştirmek istemiştir.
Atatürk 20.yüzyılın başında “düşüncelerinin babası” olarak kabul ettiği Ziya Gökalp ile birlikte Hanedan-ı Osmanı'nın yönetim biçiminin oluşturduğu, artık bir hayli örselenmiş ve dinamizmini kaybetmiş kozmopolit bir yapılanmaya, bir dizi radikal kırılmaların ardından (son dönemde girilen savaşlar) yeni bir ruh, yeni bir dinamizm kazandırmak için egemenliğin Türk milletine ait olduğu, ümmet üstü bir ulus oluşturmak amacıyla büyük ve zor bir mücadeleye atılmıştır.
189 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.