Üçüncü soruya gelince: Bunlar vicdanımıza yazılmış gerçeklerdir; konuşulmaz yaşanır!
Elbet bu milletin bir ülküsü olacaktır. Ama bu ülküler, devletler tarafından açıklanmaz; Millet tarafından yaşanır! Nasıl, bakarken, gözlerimizi görmüyor, onunla her şeyi görüyorsak, Ülkü de onun gibi, farkında olmadan vicdanlarımızda yaşar ve her şeyi ona göre yaparız. Ben devlet başkanıyım!. Sorumluluklarım vardır! Bu sorumluluklarım altında konuşamam!. Bu konuda genç arkadaşlarımla ayrıca konuşacağım.
Milletlerin talihi önderlerinin ihtimam ve fedakarlıklarına bağlıdır. Güçlü milletler güçlü önderler yetiştirdikleri gibi güçlü önderler de güçlü milletlerin oluşmasını sağlarlar! Yönetenler yönetilenler birbirlerinin teminatıdır.
Sovyetler Birliği bu ilişki ayaklarından birini torpillemek için 1926 yılında Sovyetler Birliği'ne dahil Türklerin bundan böyle Arap harflerini kullanmayı yasaklamış ve hem Bolşevik hem milliyetçi görünmemek için Kiril Harfleri ile değil Latin Harfleri ile okuyup yazmayı kanunlaştırmıştı.
Bizim (Türkiye'nin) Arap harflerini bırakıp Lâtin harfleri ile okuyup yazmaya geçişimizin gerekçelerinden biri budur!
.
.
.
Harf değiştirmek rejim değiştirmekten de daha güçtür! Böyle bir karar tarihinden de kültüründen de biraz kopma kararıdır.
Hele bir süre için yalnız dünya ile değil ülkede yaşayan insanlarında birbirlerinden ve devletten kopmaları kararıdır!
Dünyada şimdiye kadar başka başka milletlerin birlik kurdukları ve yüzyılları beraberce yaşadıkları görülmüştür. Bizim, kurmak istediğimiz birliğin tarihte geçmişi olan birliklerin en üstünü olmasını isteriz.”
ATATÜRK
‘’ Sen,Devlet olarak istenmeyeni –hem de düşmanına- vermeğe kalkarsan, sana ne demek gerekir?
Üstelik ‘’börtü-böcek’’ soyundan gelen bir şeyler bağışlamıyorsun! Bağışladığın, uğruna sellerle kan döktüğün vatan toprağıdır’’