Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Türkiye'de İslami Oluşumlar

Ayet ve Slogan

Ruşen Çakır

En Eski Ayet ve Slogan Gönderileri

En Eski Ayet ve Slogan kitaplarını, en eski Ayet ve Slogan sözleri ve alıntılarını, en eski Ayet ve Slogan yazarlarını, en eski Ayet ve Slogan yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Biz put perest çağın çocuklarıyız.
Sayfa 211 - Emine ŞenlikoğluKitabı okudu
304 syf.
8/10 puan verdi
·
75 günde okudu
Üç İslamcı akımın içine serpilmiş bir aileden gelmiş olarak bu kitap bilgi açısından bana çok bir şey katmadı. Ama bazı analizleri yerinde. Cemaatlerin dünyevi-uhrevi arasında ki ayrımda söylem ve eylemde düştükleri tezatlarını, sola zarar verebilmek için kendilerine her türlü baskıyı yapan iktidara müttefik hatta uşak olmaya kadar gitmeleri gibi bazı konuları çarpıcı şekilde gözler önüne sermiş. Yaklaşık 30 yıl öncesinden yazılmış kısmen tarafsız tespitleri günümüzle karşılaştırarak okuyunca insanın içi acıyor. Elde ne kadar imkan, saygınlık vs. varsa iktidara gelebilmek, geldikten sonra gitmemek ve iktidara yaranmak için çarçur edilmiş. Rayları biz döşemedik, ama tren Cennete gidiyor?!
Ayet ve Slogan
Ayet ve SloganRuşen Çakır · Metis Yayınları · 2014103 okunma
Reklam
(İslam) derginin 1985 Temmuz sayısından, A.Özcan Emre imzalı bazı fıkhi değerlendirmeleri alalım: "Elbiselerin rengi: Elbiselerin beyaz ve siyah renkli olması müstehabtır. Yeşil renkli olmaları da sünnete uygun­dur. Elbiseler kırmızı ve sarı renkli olmamalıdır [erkekler için] çünkü Pey­gamber s.a.s. bu iki rengi erkeklerin giymelerini yasaklamışlardır.”
“Yönetime talip olmalıyız." Yönetime talip olmak... Bu Nakşilerin artık sık sık dile getirecekleri başat talepleri olacaktır. Talip olmanın yolu ise yasal bir partide örgütlenmek ve siyaset yapmaktır. 1987 Kasım seçimleri öncesi bu parti Prof. Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi idi. Prof. Esad Coşan, derginin Kasım sayısında tüm İslami yapıları, adını açık açık dile getirme­mekle birlikte RP'yi desteklemeye, onun için çalışmaya, ona oy vermeye çağırmıştı.
Türkiye’de herhangi bir İslami yapılanmanın somut gücü ile ilgili veri edin­mek neredeyse imkânsız. Zaman zaman basına sızdırılan devlet istihbarat güçlerinin "rakamları” genellikle hem abartılı, hem de bunların edinilme yollan hayli kuşkulu. İşin ilginç yanı söz konusu İslami grupların çoğunun bu abartılı rakamları, propaganda için, gönüllü bir şekilde benimsemeleri. İskender Paşa Cemaati'nin gücünü belirlemede başvurulabilecek ilk yol İslam dergisinin tirajı kuşkusuz.
İslami oluşumlar faaliyetlerini alenileştirdikleri ölçüde toplumsal planda meşruiyet kazandılar. Bu meşruiyetin ge­rekçelerinden biri kuşkusuz laik basının iddialarının devlet tarafından önemsenmemesi ya da ufak tefek müdahalelerle geçiştirilmesiydi. İhbar edilen faaliyetlerin önemli bir çoğunluğunun adli makamlarca aklanması ve bazı durumlarda iktidar tarafından yasalara aykırı bir durumun olmadığının dile getirilmesi (Örneğin eski ANAP yöneticisi ve Trabzon Milletvekili Eyüp Aşık'ın "Ben Nakşibendiyim" demeci) İslami hareketlerin önüne hu­kuki anlamda çok geniş bir meşru alan açtı.
Reklam
Metropoldeki taşra, İsmail Ağa Cemaati
Kadınların çarşafa bürünmesinin, erkeklerin sakal bırakıp şalvar giymesinin temel şart olduğu, bu tarikatta gündelik yaşamın en ince ayrıntıları konusunda neyin, nasıl yapılması gerektiği şeyh tarafından belirlenip müridlere dayatılıyor. Bu dünyadaki varoluşu sadece ve sadece Allah'a ibadet etmeye indirgeyen tarikat, kuşkusuz ilk aşamada, bilinen ibadetler hakkında alabildiğine ayrıntılı, karmaşık ve birbirlerine belirli bir sıra içinde sıkı sıkıya bağlı hükümler geliştiriyor. Böylelikle müridler, örneğin namaz ibadetinin pratiği kadar teorisiyle de meşgul oluyorlar. An­cak bu teori, namazın niçin’inden çok nasıl'ıyla ilgileniyor.
İslam gettosu.
Tarikat içi ilişkilere verilen yoğun önem, birçok tarikat yapısında olduğu gibi, İsmail Ağa Cemaati'nde de, mürşidin odasına dizler üzerine sürünerek girip çıkmak gibi ritüellerin ortaya çıkmasına yol açıyor. (...)Kendi küçük cemaatlerini içinde yaşadıkları topluma karşı bir güç olarak tanımlamaları, doğal olarak içinde yaşadıkları toplumu da kendi küçük cemaatlerine karşı bir güç olarak tanımlamalarına neden oluyor. Bu tanımlamalarda ısrar edildikçe cemaat kendi içinde daha da sıkı kenetleniyor ve kendini toplumdan daha da yalıtıyor. Sonuçta, modern Türkiye'nin bağrında bir "İslam gettosu”nun temelleri atılıyor. (Adını, şeyhleri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun imamlığını yaptığı İstanbul Fatih’in Çarşamba semtindeki İsmail Ağa Camii'nden alan ce­maat, kamuoyunda daha çok caminin hemen yakınındaki İsmail Ağa Erkek Kuran Kursu ve yurdu ile İsmail Ağa Kız Kuran Kursu, ve yurduyla tanınıyor. 1330 öğrenci kapasiteli, dıştan altı, içten sekiz katlı birinci kurs ve yurt binası daha inşaat halindeyken basında gündeme gelmiş, “saray yavrusu, Türkiye'nin en modem Kuran kursu binası" olarak tanım­lanmıştı?
An­cak (İsmail Ağa) cemaatin söylemini tamamıyla modern dünyaya kökten karşı çıkış üzerine oturtması, ülkenin bu en büyük metropolünde gelenekleriyle kozmopolit kültür arasında sıkışıp kalmış taşra kökenli insanlar arasında yankı bulmasına yol açıyor. (...) tek başına kılık kıyafetleriyle bile "karşıt saflarda" tedirginlikler, kaygılar ve korkulara yol açarak kolektif bir intikamın keyfini yaşıyorlar.
Bursa'da Gezecek Olanlara Duyurulur..
Mehmed Zahid Kotku Hazretleri Bursa Üftade Camii imam hatipliği yapmıştır.
118 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.