Kurt Tucholsky'nin külliyatını okurken en çok iki kitabı andığını, oradaki ana karakterleri örnek verdiğini ve hatta övdüğünü görüyorsunuz:
1. Tebaa - Heinrich Mann (Orijinal ismi: Der Untertan)
2. Babbitt - Sinclair Lewis
Tebaa'yı Kurt Tucholsky'yi okumadan önce okumuştum, çünkü mutlaka okunması gereken 100 eserden birisiydi
Evlilik coğrafyasında ilk çatlağın sessizce farkedilişi ve onun itirafı arasındaki mesafe, ilk ve saf güvenme ile ilk şüphenin arasındaki mesafe kadardır.
Şehrini, ailesini, ofisini hiçbir zaman terkedemeyeceği düşüncesini sınadı yine, çünkü ruhu ofisi, ailesi ve şehrinin tüm caddeleri, telaşı, ilüzyonları ile bulanmıştı.
Hayır! İstemiyorum! Eve dönmek istemiyorum! Üç sene sonra 50 yaşındayım. On üç sene sonra altmış. Birazcık olsun keyif almak istiyorum hayattan, çok geç olmadan. Hiçbir şey umurumda değil! İstiyorum işte!
Babbitt Paul'un bu ölüm evinde (ceza evinde) şimdiden öldüğünü biliyordu. Trenle eve dönüşte düşünürken onun içinde de birşey öldü: dünyanın iyi olduğuna dair sadık ve güçlü inancı, toplumsal kınamadan korkusu, başarının gurur verici sevinci. Eşinin seyahatte olduğundan dolayı mutluydu. Bunu itiraf ediyor ve savunmaya çalışmıyordu. Umurunda da değildi (artık).
Ertesi sabah (teorideki) bilinçli başkaldırısını unutmuştu, ama ofiste gerildi, ve saat 11:00 de ziyaretler ve telefonlar arttığında o zamana kadar yapmayı çok arzuladığı ama yapmaya hiç cesaret edemediği bir şeyi yaptı: ofisi terk etti ona köle muamelesi yapan işçilerine özür beyan etmeden sinemaya gitti. Yalnız kalma gücünden dolayı sevindi. Bundan böyle sadece yapmak istediğini yapacak olma kararıyla çıktı sinemadan.
Akşam Regency Otelinde yemek yerken üzgün ve yalnızdı. Daha sonra lobiye oturdu, bir puro yaktı ve etrafına bakındı sohbet edecek ve kendisini düşüncelerinden kurtaracak birisini bulma ümidiyle.