bana döndü ve hayatta ne yaptığımı sordu. "ben mi?" dedim. suskunluğumu koruduğum için benim yerime edmondsson yanıtladı. eski kiracılar benim araştırmacı olduğumu öğrendikten sonra birbiri ardı sıra bana çalışmalarımla ilgili sorular sordular, açıklamalarda bulundum, kendi görüşlerini açıkladılar. coşkuyla konuşuyor, inandırıcı olmaya çalışıyorlardı. işi sonunda bana öğüt vermeye kadar vardırdılar. yerimde olsalar başka türlü davranırlarmış. gerçek anlamıyla dinlemeden, başımla onaylarken sonucunun ana hatlarının ne olması gerektiğini açıkladıklarında, beni ikna ettiklerine inanmış bir halde ayağa kalktılar ve birkaç pratik bilgi vermek maksadıyla bize daireyi gezdirmeyi önerdiler.
Mondrian'ın resminde benim hoşuma giden hareketsizliğidir. Hiçbir ressam hareketsizliğe bu kadar yakından yaklaşmamıştır.
Hareketsizlik hareket yokluğu değil, hareketin her türlü perspektifinden yoksunluk demektir, hareketsizlik ölümdür. Resim genelinde hiçbir zaman hareketsiz değildir.
Satrançta olduğu gibi Mondrian'ın resimlerindeki hareketsizlik dinamiktir.
Her parça, hareketsiz bir güç olan her parça, güç halinde bir harekettir. Mondrian'da hareketsizlik durağandır.
Önümdeki damblanşın eriyişine bakıyordum. Sıcak çikolata tabakasının altında vanilyanın fark edilmeyecek bir biçimde eriyişini seyrediyordum.Daha kısa bir süre önce tamamen topak halindeyken, şimdi beyazlı, kahverengili akıntılar halinde ağır ağır ilerleyişine bakıyordum. Kıpırtısızca durmuş gözlerim tabağa dikili hareketsiz bakıyordum. Kıpırdamıyorum.
Tüm gücümle hareketsizliği korumaya, onu alıkoymaya çalışıyordum. Ancak hareketin gövdemde de aktığını bal gibi duyumsuyordum.