Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Batılılaşma İhaneti

D. Mehmet Doğan

Batılılaşma İhaneti Gönderileri

Batılılaşma İhaneti kitaplarını, Batılılaşma İhaneti sözleri ve alıntılarını, Batılılaşma İhaneti yazarlarını, Batılılaşma İhaneti yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
180 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
"Batı ki sırtımda paslı bıçaktır." diyor şair. Bu 300 senelik sırtımızdaki bıçağı yerinden oynatan olsa da tamamen kimse çıkaramadı. Çünkü bu bıçağın çıkarılması İslâmi hatta büyük bir İslâmi ele muhtaç. Öyle ya çıkarmak yetmiyor. Verdiği tahribatı temizlemek bir yana, üzerine daha güzelini sunmak yani İslâm'ı ikame etmek var. Rabbim bizleri hâdim ve memur eylesin, âmin. Yazar bu hakikati 1975 yılı gibi sıkıntılı bir zamanda, cesurca yazmış. Kitap edebiyatçı kaleminden çıkmadığı için bir tık üslubu olarak sıkıcı gelse de hakikat kısmıyla gayet çarpıcı. Mevlam üstada selamet versin, âmin.
Batılılaşma İhaneti
Batılılaşma İhanetiD. Mehmet Doğan · Yazar Yayınları · 2012160 okunma
Bugün emperyalizme set çekemeyecek şekilde özel olarak parçalanmış Ortadoğu'da dünya petrolünün önemli bir kısmını üreten devletler, devletçikler ve emirlikler yarım asır önce tek devletin sınırları içindeydiler. Bu ülke halkının tamama yakın kısmı Müslümandı. Yani, Ortadoğu'da siyasî manada İslâm birliğini gerçekleştiren bir otorite
Sayfa 160Kitabı okudu
Reklam
Tarihimizi 50 yıla sınırlayanlar -şaşırtıcı bir durum- geçmişimizi en az 5.000 yıl öncesine götürmek isteyenlerden başkaları değildir. Etidir, Helendir, Sümerdir, fakat herhalde Orta Asya'dır. Mecmuu en az beş bin yıllık tarih, "Tarihten önce vardık / tarihten sonra da varız” sloganı bu zihniyetin güzel bir anahtarı. Yani asıl tarih döneminde yokuz! 300- 500-1000 yıl bu tarih anlayışında yer almaz. Türkiye'de yanlış şuurun kaynağı bu tarih anlayışında düğümlenir. Milletimizin ruhuna, devletimizin harcına karışan İslâm, millî şuurumuzun yaşatıcı temelidir. Dil ve vatan yardımcı unsur olarak kabul edilmelidir. Tarihin doğruladığı bu. Bu sonucun matematik sağlaması 60 yıl kadar önce yapıldı. Yanlış millî şuurun müdafiileri, devletimizi düşmanların planladıklarından daha kısa zamanda ufalayıp mirasını da alelacele reddederek işin içinden çıktılar. Buna çıkmak mı denir batmak mı bilmiyoruz. 50 ya da 5000 yıllık tarih bu zihniyetin yanlışta ısrarından başka bir şey değil.
Sayfa 154Kitabı okudu
Garplılaşmak ihtiyacına olan inancımızın, bu kadar kötü neticelere varması, milliyetimize aykırı bulunmasındandır. Çünkü milliyet ile medeniyet aynı şey demek olduğundan garplılaşmak arzusu, kendi medeniyetimizi, terk veya inkâr etmek mânâsını taşır. Netice olarak da kendi milliyetimizden vazgeçmek demek olur. (Said Halim Paşa)
Sayfa 141Kitabı okudu
"Atatürk'ün taşıdığı Kemal adı bir Arapça kelime olmadığı gibi, Arapça Kemal kelimesinin delalet ettiği mânada da değildir. Atatürk'ün muhafaza edilen öz adı, Türkçe ordu ve kale manasına olan Kamâl'dir. Son â üstündeki tahfif işareti (!) harfini yumuşattığı için telaffuz hemen hemen Kemal telaffuzuna yaklaşır. Benzeyiş bundan ibarettir." (Ulus, 5.2.1935, sf. 3)
Sayfa 139Kitabı okudu
Okuyacağınız yazıda hepimizin bildiği Adem'in cennetten kovulması hikâyesi anlatılıyor. Hikâye bildiğimiz hikâye, ya dil? "Öztürkçe" "Adam Yalvacın Uçmaktan Kovulması" "Ulu Tanrı, bizim ilk babamız olan Adam' Yalvacı ve onun eşi Havvα ninemizi yarattıktan sonra onları uçmak içinde yaşatıyordu. Bu yeşil bahçenin içinde bunların arı yaşamaları için buradaki alma ağacının yemişinden yemeyi bunlara yasak etmişti. Günün birinde akpınarın başındaki alma ağacının gölgesinde oturuyorlarken tavgaç çıkageldi. Havva ninemize yaklaşarak onu tavladı ve güzel almadan yemelerini tabşırdı. (12.5.1934 yılında Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bu yazı bizim almadığımız 4 paragrafı daha ihtiva ediyor. Toplam olarak 19 tane not düşülmüş).
Sayfa 123Kitabı okudu
Reklam
Artık kapitalist bir toplum olarak beliren ülkemiz, kapitalist sömürü ilişkileriyle Batı'ya bağlandığından, kültürel yolların ihmali fazla bir mânâ taşımamaktadır.
Sayfa 120Kitabı okudu
Dil devrimini bir batılılaşma hareketi olarak kabule zorlayan birçok hususlar üzerinde durulabilir. Meselâ, dil devriminin hızlı yıllarında, dilde tasfiyeler yapılırken Batı kaynaklı kelimelere dokunulmuyordu. O zamanın bu uygulaması şöyle izah edilmektedir: "Türk dili de menşede bu dillerle (Hint-Avrupa) aynı kaynaktan türemişti... Türkçe ile Hint-Avrupa dillerinin aynı bölgede ve aynı şartlarla ortak yaşadığı... Bu gerçekten Güneş-Dil Teorisi doğdu"... "Bu teori ile Batıdan gelen sözlerin aslında Türkçe ile aynı kaynaktan geldiği açıklanacak, kaçınılmaz sözlerin girişi Türkçe ile bağdaştırılacaktı." "Posta, telefon radyo, tren, vapur... gibi Batıdan gelen sözlerin Türkçelerini aramak boşuna bir emek olurdu."
Sayfa 117Kitabı okudu
Her değişikliğin iyilik işareti olduğu inancını taşımak, acayip bir düşünce ve gaflettir. Çünkü gerileme ve çöküşler de ancak örf ve âdetlerin değişmesiyle olur. (Said Halim Paşa)
Sayfa 109Kitabı okudu
Halkı temsil etmek demek, parmak hesabı temsilden öte, kültür, medeniyet ve inanç planlarında halkla bütünleşmeyi gerçekleştirmek demektir. Bu zihniyetle devlet yeniden kurulmadıkça, bu hükümet anlayışı yerleşmedikçe, Türkiye yanlışlıklar koalisyonları ile azınlık iktidarlarının elinde havanda su döğmeye devam edecektir.
Sayfa 107Kitabı okudu
Reklam
"Yardım" bir buçuk asırdır Türkiye'de günün konusudur. Yapılacak, arttırılacak; azaltılacak, kesilecek... gibi fiillerle desteklenen cümleler gazetelere, nutuklara, en ciddî kitaplara yansımıştır. Bu şartlanmalar içinde yetişen kafalar, kendiliğinden bağımlı bir düzene yamanmışlardır. Hayatın her safhasını kaplayan yardımlar söz konusuydu. Eğitim, kültür, sanat... Kısaca, millî olması gereken ne kadar müessese varsa ya yabancı mütehassıslar eline verilmiş veya yabancı zihniyeti benimsemiş kendi vatandaşımızın tasarrufunda bulunagelmişti.
Sayfa 101Kitabı okudu
Aydınlık yarınlar, halkımızın maddî ve manevî sefaletten kurtularak insanca yaşama seviyesine yükselmesi ancak İslâm'la gerçekleşecektir. İktisat planında, sosyal planda ve kültür planında da bu böyledir. Birtakım sloganlarla kapitalizme karşı olduklarını iddia edenlerin, kapitalizmin en belirgin unsuru faize karşı çıkıldığında kopardıkları vaveyla gerçek yüzlerini ortaya koymuştur. Faize karşı çıkışı çağ dışı olarak mahkûm edenlerin, kapitalizmi ve onun bütün çağdışı kurumlarını "çağ içi" olarak takdime kalkışmaları maskelerini indirmiştir. Bir daha anlaşılmalıdır ki, bazı gelir sahiplerinin büyük halk kesimlerini ezemeyeceği, ferdiyetçiliğin silineceği, fakat şahsiyetin dipdiri kalacağı, emeğin gerçek mevkiine yükseltileceği bir "cemaatçi" hayat İslâm'la gerçekleşecektir. Bunu bilen ve İslâmî gidişi önlemeye çalışan menfaat çevrelerinin "çağdışı" yaftaları kendi suratlarına yapışacaktır.
Bürokrasi tavır olarak dine karşıdır. Ancak dine karşı oluşunu, İslâmiyet düşmanlığını, halkın tepkisinden korktuğundan inkâr eder. Bürokrasinin İslâm'a karşı bu tavrı bir yabancı ilim adamı tarafından da tespit edilmiştir. Tercümesinin ilk basımı resmî bir kurum (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi) tarafından yapılan Moris Duverje'nin Siyasi Partiler adlı kitabından şu satırları aktarıyoruz: "Cumhuriyet Halk Partisinin ödevi, Orta Doğu uluslarının modernleşmelerini önleyen başlıca engele, yani, İslamiyet'e karşı mücadele ederek, Türkiye'yi "batılılaştırmak" olmuştur". (2. bs, Bilgi Yay. sf. 359). Bu kitap CHP'ne bağlı basında olumlu karşılanmış ve kitap hakkında takdirkâr yazılar yayımlanmıştır.
"Halkçıyız..." denirdi. Afişler, pankartlar, gazete, dergi, kitap, radyo... "Halkçıyız..." derdi. Amir, memur, müstahdem "halkçıyız" derdi. Halkımız bu "halkçılık'tan kahrolurdu. Halkevlerinde, "palas"larda bu beylerin düzenlediği baloları halkımız kapı aralığından bile göremez, esasen bu rezaletleri görmek de istemezdi. Bürokrasi lüks tüketimdeyken, sefalet sokaklarda kol geziyordu. Ekmek derdindeydi halkımız. "... Milliyetçiyiz..." denirdi. Hemen bütün haberleşme araçları, bütün resmî ağızlar tekrarlardı: " Milliyetçiyiz..." Sonra, "Latin alfabesi", "Fransız metrik sistemi", "Frenk şapkası", "İsviçre Medenî (!) Kanunu", "İtalyan Ceza Kanunu", "Gregoryen takvimi", "Kilise müziği", "Amerikan cazbantı", "Batı klasikleri" vs... Velhasıl kültürün her sahasında günlük hayata ait her türlü davranışın taklide, Batı taklidine dayandığı bir vasat özlenir ve istenir, aksine her davranış mahkûm edilir, tahkir edilirdi. "Laikiz" denir denmez bütün gırtlaklar çatlarcasına gerilir, matbaalarda en büyük puntonun de büyüğü hurufat baskıya geçer, radyoda en gür sesler haykırırdı. Halkımız kendisine gerici, mürteci, yobaz, çöl kanununa uyan cahiller diyen bu kendinden olmayanlara tebessümle mukabele ederdi. 50 yıllık tarihimiz böylesine sloganların kader haline geldiği bir yarım asır oldu. Bu itibarla sloganlar, vecizeler, nutuklar... çağdışı bir çağın belirgin unsurlarıdır.
Batı hayranlarının hâli, hastalıklardan korunmak ve tam bir sıhhate sahip olmak arzusu ile tıp kitapları okuyan bazı kimselere benzer. Bunlar sonunda, kendilerinin bütün hastalıklara tutulmuş oldukları vehmine düşerek, hayatı mecburen katlandıkları tahammül edilmez bir yük, çaresiz ve uzun bir ızdırap olarak görmeye başlarlar. (Said Halim Paşa)
172 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.