Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bay Tanrı

Alan Lightman

En Eski Bay Tanrı Gönderileri

En Eski Bay Tanrı kitaplarını, en eski Bay Tanrı sözleri ve alıntılarını, en eski Bay Tanrı yazarlarını, en eski Bay Tanrı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Derin düşüncelere daldım. Düşündüm. Düşünüyorum. Düşüneceğim.
Bir şeyin hem kendisinin hem zıddının doğru olması mümkün müdür sizce?
Sayfa 28 - Aylak KitapKitabı okudu
Reklam
192 syf.
7/10 puan verdi
·
12 günde okudu
Evrenin varoluşu ile ilgili fiziksel kuramlar ve kuantum teorileri anlaşılır, akıcı ve basit bir dille anlatılmış.Birazda felsefe ile süslenmiş. Hoş bir kitap.
Bay Tanrı
Bay TanrıAlan Lightman · Aylak Kitap · 2012261 okunma
Boşluk düşüncelerimizi kapsıyor, Boşluk bizim var olan bir şeyliğimize karşı hiçliği oluşturuyordu.
192 syf.
10/10 puan verdi
Hiçlik uykusundan uyanan Tanrımız. Bir evren yaratmaya karar verir. Amcası ve teyzesinin desteği ile evreni yaratır ve olaylar şekillenir. Kitap evrenin nasıl oluştuğuna, evrime yıldızlara ve bir çok konuya ilişkin bilgiler sunuyor bize. Dilinin ağır olmaması ve hikaye şeklinde örüntülenmesi bilimsel verileri daha iyi anlamanızı hemde o bilgi ağırlığı altından kalkmanızı sağlıyor. Eğer bilimsel kitapları okumayı seviyorsanız zevkle okuyacağınızı düşündüğüm bir kitap.
Bay Tanrı
Bay TanrıAlan Lightman · Aylak Kitap · 2012261 okunma
192 syf.
·
Puan vermedi
Bu kitapta, evren ve yaşamın başlangıcıyla ilerleyişine bay tanrının anlatımıyla şahit oluyoruz. Ünlü fizikçi Lightman, harika bir kurguyla bizi göremediğimiz bir noktaya götürüyor. Kitabın ilk yarısı biraz ağır olsa da, canlıların konuya dahil olmasıyla daha ilgi çekici hale geldi benim için. Belki biraz daha felsefe dahil edilebilirdi diye düşünüyorum. Eğer zamanınız varsa, bir günde bile okuyup bitirebilirsiniz. Tavsiye ederim :)
Bay Tanrı
Bay TanrıAlan Lightman · Aylak Kitap · 2012261 okunma
Reklam
Reenkarnasyon
Bedenindeki su, yakılma sırasında buharlaştı. Karbonuyla hidrojeni oksijenle birleşti, kıvrıla büküle göğe yükselerek havaya karışan karbondioksit ve nitrojen dioksiti yarattı. Kalsiyum ve fosforunun çoğu kızıl kahverengi tortuya dönüşüp rüzgarla savrularak toprağa karıştı. Zamansal zincirlerinden kurtulan atomları, dağılıp yavaşça atmosfere karıştılar. Altmış gün içinde gezegenin her tarafında bulunabileceklerdi. Yüzüncü günde atomların bazıları, su taşıyanlar, sıkışarak yağmura dönüşüp yere indi ve hayvanlarla bitkiler tarafından içildiler. Atomlarından bazıları ışık kullanan organizmalarca emilip dokulara, organcıklara ve yapraklara dönüştüler. Bazıları oksijen yaratıklarınca solunup organ ve kemiklere girdiler. Atomlarını taşıyan hayvan ve bitkileri yedi gebe kadınlar. Bir yıl sonra atomlarını taşıyan bebekler doğdu. Atomlarının kimlik yaftaları yoktu elbette. Ama kesinlikle, kuşkusuz onun atomlarıydı. Hangileri onunkilerdi biliyordum. Zihinlerinde onun zihninden parçalar vardı.
Ölçülmemiş varoluşun sonsuz çağlarından bu yana aldığım ilk karardı ve bir şeye karar vermek, daha doğrusu bir şeyin yapılacağına dair bir karar vermek, değişimin eşiğine varmak iyi geldi.
Hiçliğin yerine bir şey koymayı seçmiştim. Bir şey, hiçlik değildi. Bir şey, her şey olabilirdi. Zihnim coştu. O andan itibaren bir gelecek, bir şimdi ve bir geçmiş olacaktı. Bir “hiçlik” geçmişini bir “bir şey” geleceği izleyecekti.
Ama benim için hiç zaman geçmezdi. Daha doğrusu dikkatime değecek bir olay olmazdı. Zamanı ölçecek aygıtların icadıyla birlikte bile, hâlâ zamanın sadece olaylara göre anlam taşıdığı fikrindeydim. Hiçbir olay yahut önemli herhangi bir olay gerçekleşmemişse, hiç zaman geçmediği bihakkın söylenebilirdi.
Reklam
Mesela eniştemin Akeba adını verdiği gezegen... İkili bir yıldız sisteminin küçük yıldızının yörüngesinde dönüyor. Çağlar süren evrim sonucunda bu gezegende yükselen uygarlık, iki cins arasında çarpıcı bir dengesizlik yaratmıştı. Dişiler, erkeklere göre düşük seviyede kabul ediliyordu. Sadece düşük seviyede değillerdi; ayrıca tümüyle erkeklere tabiydiler. Kadınların muhtaçlığını garantiye almak için, doğan her kız çocuğunun elleri, bazı sinirleri kesilerek işlevsiz kılınıyordu. Yıllar süren felcin sonucunda, kadınların elleri çürümüş et topaklarına dönüşüyordu. Bu gezegendeki kadınlar hiçbir nesneyi tutamıyor, hiçbir zanaatla uğraşamıyor ya da makine kullanamıyor hatta kendi kendilerine yemek bile yiyemiyorlardı. Haliyle tüm kadınlar erkeklere, elleri işlevli yaratıklara mecbur kalıyorlardı. Kadın, hayatı boyunca erkekler tarafından besleniyor; erkeklerin yaptığı evlerde yaşıyor; erkekler tarafından giydiriliyor ve bakılıyordu. Kadın bir erkeğe bağlanıp gün boyu peşinden gitmek zorunda kalıyordu. Milyarlarca yıllık evrim, uzuvların hayatta kalmaya faydasına karar verdiğinden; kız bebekler hâlâ elli doğuyordu ama toplumun kültürel gelenekleri doğayla çelişiyor, doğaya karşı geliyordu. Sinirler erken yaşlarda tören bıçaklarıyla kesiliyordu. Acıyı Istreks adlı bitkiyle önlüyorlardı.
"Hatırladığım kadarıyla evreni yaratmaya karar verdiğimde şekerlememden yeni uyanmıştım."
775 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.