"Dahası, şiirinin de öyle okunmasını ister: "Benim şiirimi kesik kesik okumalı. Dura dura. Sözcükler arasında gerekli boşlukları bıraka bıraka. Benim şiirim eskilerin deyimiyle, inşâda gelen bir şiir değil, yüksek sesle pkunacak bir şiir değil. Ancak havasına girdikten sonra o havanın gerektirdiği kollayışlara dikkat ederek okunması icap eden bir şiir. Yani tabii her şairin şiirinin okumuş biçimi başka başkadır. Bu da iyi bir şey: Başka başka olmalıdır. Çok vakit, bütün şairlerin şiirlerini aynı tonda okumak şiirin aleyhine olur."* Hoca'nın şiirinin 'okunmasında' 'sözcükler arasında gerekli boşluklar' bırakılması, şiirin 'yazılmasında' düşünce çizgisine [--] karşılık gelir."
*: Düzyazılar 2, 560.
'Yazı Gerçeği' şiiri yayımlandığında Hoca'ya, o şiirde geçen bir soru dizesini sormuştum;- dize şuydu: İncelikler ne isterler? Hoca, dudaklarının ucunda iyice ufalmış sigarasını söndürerek [bir konuşmamızda günde 3 paket 'Birinci' sigarası tükettiğini söylemişti! Ayrıca Hoca'nın resmî ve aile fotoğraflarının dışında, dudaklarında ya da parmaklarında, sigaranın bulunmadığı bir tek fotoğrafı yok gibidir.] şöyle dedi:
"Ne isteyecekler! Anlaşılmak isterler."
Şairi hep Necatigil gibi düşünmüşümdür. İşini iyi bilen, kimsenin işine karışmayan bir alçakgönüllü zanaatkâr. Sürekli kendini eleştiren, kınayan. Asfalt ovalarda yürüyen bir abdal...