O büyük kentin parklarındaki çiçekleri, ağaçları, gece yarısı duyulan yağmur ve yaprak hışırtılarını sana adadım. Bir adı bilinmez denizde batan kalyon. Beni duyuyor musun?"
Beklenmedik bir anda terkedilmişsindir bütün sevdiklerince Suçlamak istemesen de hiç kimseyi üzünçle yanmakta yüzün Adını bile kayamadığın bir boğunç dolmakta şimdi yüreğine Ve usulca ağınaktadır gözlerinin peteğine ağulu bir hüzün
Sakalını ‘Mavi’ ye Boyayan Şair:
Cemal Süreya
İlk kitabı Üvercinka’yı bana imzaladığında, 1950’li yıllar, “sevmek ne uzun kelime” diye yazmıştı. Oysa sevmek değildi en uzun kelime, “ölüm” dü; gelgelelim biz, o yıllarda ‘ölüm’ün değil, ‘sevmek’in en uzun kelime olduğunu düşünüyorduk. Gençtik de ondan…
Cemal ilk yayımladığı şiirlerle öne
‘Sadece Gözleriyle Gülebilen Bir Çocuk’: Mehmet Günsür
Orhan Duru’nun çok eskiden yazdığı bir hikâyede geçen şöyle bir cümle kalmış belleğimde: “Sadece gözleriyle gülebilen, korkunç bir çocuk!”
Sadece gözleriyle gülebilen bir çocuk! Bu sözler, bundan bir süre önce yitirdiğimiz Mehmet Günsür’e o kadar benziyor ki! Ve sanki onun için yazılmış
Orhan Pamuk Amerika’da kaldığı bir yıl boyunca çok radikal bir zihin bunalımı yaşamıştır. Amerika dönüşünde Orhan Pamuk artık Cevdet bey ve oğulları’nın ve sessiz ev’in yazarı olan Orhan Pamuk değildi.
Orhan Pamuk un yazarlık yeteneklerini , kayıtsız koşulsuz , oryantalizmin buyruğuna teslim edişi arkadaşlığımızın sona ermesine neden olduysa bunun sorumlusu ben değilim.