Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ben Sen Biz; Farklılık Kültürüne Doğru

Luce Irigaray

Ben Sen Biz; Farklılık Kültürüne Doğru Sözleri ve Alıntıları

Ben Sen Biz; Farklılık Kültürüne Doğru sözleri ve alıntılarını, Ben Sen Biz; Farklılık Kültürüne Doğru kitap alıntılarını, Ben Sen Biz; Farklılık Kültürüne Doğru en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Cinselliğimizi geliştirmek, bir çocuk daha yapmayı değil, ama başkalarıyla hoş ve verimli ortak bir yaşam için cinsel enerjimizi dönüştürmeyi gerektirir. Toplum, cinsel arzularımızın bastırılmasını, yadsınmasını ya da geçersiz kılınmasını ya da bu arzuların ilkel ya da hayvansı hallerinin korunmasını talep etmemelidir. Ama toplum cinsel arzuların kendine, kendi cinsiyetinden ve diğer cinsiyetten insanlara ve genelde tüm insanlara saygılı olacak biçimde, bireysel ve toplumsal bir öznellikle bütünleştirilmesini sağlamalıdır. Buna ulaşmaktan ne denli uzağız!
Sayfa 68 - İmge Kitabevi, Kasım 2006, Çevirenler: Sabri Büyükdüvenci ve Nilgün TukalKitabı okudu
Ben bir kadınım. Bu kimliğimle yazıyorum. Niye kadın olarak yazmak geçerli olmasın ki? Kadın olarak yazmanın mümkün olmadığını söylemek ya kadın değerlerini küçümsemektir ya da cinselin öznel ya da nesnel önemli bir boyut olduğu bir kültürün reddedilmesidir.
Sayfa 55 - İmge Kitabevi, Kasım 2006, Çevirenler: Sabri Büyükdüvenci ve Nilgün TukalKitabı okudu
Reklam
İki cins arasında iktidar paylaşımı açısından bir dengenin kurulabilmesi için, kadın cinselliğinin de kültürel değerlerle donatılması ya da kadın cinselliğinin kültürel olarak (yeniden) değerli bir cinsellik haline getirilmesi gerekmektedir.
Sayfa 11 - İmge Kitabevi, Kasım 2006, Çevirenler: Sabri Büyükdüvenci ve Nilgün TukalKitabı okudu
Cinsiyet farklılığı dili belirler ve dil tarafından da belirlenir. Bu farklılık yalnızca zamir ve iyelik sıfatları sistemini belirlemekle kalmaz, aynı zamanda sözcüklerin cinsiyetlerini ve dilbilgisel sınıflamalardaki dağılımını da belirler: Canlı/cansız, somut/soyut, eril/dişil gibi. Doğa ve kültürün kavşak noktasında konumlanır. Ancak ataerkil uygarlıklar dişil olanı öylesine değersizleştirdiler ki bu uygarlıkların yaptığı gerçeklik ve dünya betimi doğruluktan uzaklaştı. Bu yüzden dişil olan, dilimizde farklı bir olarak varlığını sürdürmek yerine, eril olmayan, bir başka deyişle var olmayan soyut bir gerçeklik haline geldi. Bir kadının kendini kelimenin tam anlamında cinsel alana hapsedilmiş bulunmasına benzer şekilde, dişil gramer türü de öznel bir ifade olarak yok edildi ve kadınlara ilişkin sözcük dağarcığı, kadını eril özneye bağlı bir nesne olarak tanımlayan değersizleştirici ve küçümseyici sözcüklerden oluşturuldu. Bu yüzden kadın olarak konuşma ve işitilmede kadınlar bu denli zorluk çekmektedir. Kadınlar ataerkil düzen tarafından dışlandı ve yok sayıldı. Bu yüzden hem kadın olup hem de tutarlı ve akılcı tarzda konuşmak mümkün değildir
Sayfa 18 - İmge Kitabevi, Kasım 2006, Çevirenler: Sabri Büyükdüvenci ve Nilgün TukalKitabı okudu
Kadınlar olarak eşitlik isteminde bulunulması, bana göre nesnel bir gerçekliğin yanlış ifade edilmesidir. Eşitlik istemi bir karşılaştırmayı varsayar. Kadınlar kimle ya da neyle eşit olmak ister? Erkeklerle mi? Kamu görevlerinde mi? Hangi ölçüte göre? Niçin kendileriyle değil? Eşitlik savlarının daha yetkin çözümlemesi, bunların yüzeysel bir kültür eleştirisi düzeyinde iyi temellendirilmediğini, ancak kadınları özgürleştirme aracı olarak ütopik kaldıklarını da ortaya koyar. Kadınların sömürülmeleri cinsel farklılıktan kaynaklanır; çözümü de yine cinsel farklılıkta olacaktır. Günümüzde kimi eğilimler, çağımızın bazı feministleri, cinsiyetin yansızlaştırılması konusunda aşırı istemler dile getirmektedir. Söz konusu istem gerçekleşmesi mümkün bir istem olsaydı, insan türünün sonu anlamına gelirdi. İnsan türü, üremeyi ve doğurganlığı sağlayan iki türe (genre) ayrılmıştır. Cinsel farklılığı ortadan kaldırmayı istemek, tarihin tanık olduğundan daha radikal bir soykırıma davetiye çıkarmaktır. Öte yandan önemli olan, iki cinsiyetin her biri için geçerli olacak bir türe aidiyet değerlerini tanımlamaktır. Henüz var olmayan ama her bir türe saygı duyulan bir cinsiyet kültürünün geliştirilmesi yaşamsal önem taşır.
Sayfa 10 - İmge Kitabevi, Kasım 2006, Çevirenler: Sabri Büyükdüvenci ve Nilgün TukalKitabı okudu
Tüm özneler ne aynıdır ne de eşit, zaten böyle olmaları da doğru değil. Bu durum, özellikle cinsiyetler için geçerlidir. Bu nedenle, öznel ve nesnel hakları düzenleyen toplumsal-kültürel araçları anlamak ve değiştirmek zorunludur. Toplumsal adalet, özellikle cinsel adalet, dil yasalarını ve toplumsal düzeni belirleyen değerler ve hakikat kavramları değişmeden gerçekleşemez. Kültürel araçların değiştirilmesi, orta ve uzun vadede malların yeniden bölüşümü kadar önemlidir. Biri olmadan diğeri yürümez.
Sayfa 20 - İmge Kitabevi, Kasım 2006, Çevirenler: Sabri Büyükdüvenci ve Nilgün TukalKitabı okudu
Reklam
''Ben bir kadınım. Bu kimliğimle yazıyorum. Niye kadın olarak yazmak geçerli olmasın ki? Kadın olarak okumanın mümkün olmadığını söylemek ya kadın değerlerini küçümsemektir ya da cinselin öznel ya da nesnel önemli bir boyut olduğu bir kültürün reddedilmesidir.''
''Cinsiyet farklılığı dili belirler ve dil tarafından da belirlenir. Bu farklılık yalnızca zamir ve iyelik sıfatları sistemini belirlemekle kalmaz, aynı zamanda sözcüklerin cinsiyetlerini ve dilbilgisel sınıflamalardaki dağılımını da belirler: Canlı/cansız, somut/soyut, eril/dişil gibi. Doğa ve kültürün kavşak noktasında konumlanır. Ancak ataerkil uygarlıklar dişil olanı öylesine değersizleştirdiler ki bu uygarlıkların yaptığı gerçeklik ve dünya betimi doğruluktan uzaklaştı. Bu yüzden dişil olan, dilimizde farklı bir olarak varlığını sürdürmek yerine, eril olmayan, bir başka deyişle var olmayan soyut bir gerçeklik haline geldi. Bir kadının kendini kelimenin tam anlamında cinsel alana hapsedilmiş bulunmasına benzer şekilde, dişil gramer türü de öznel bir ifade olarak yok edildi ve kadınlara ilişkin sözcük dağarcığı, kadını eril özneye bağlı bir nesne olarak tanımlayan değersizleştirici ve küçümseyici sözcüklerden oluşturuldu. Bu yüzden kadın olarak konuşma ve işitilmede kadınlar bu denli zorluk çekmektedir. Kadınlar ataerkil düzen tarafından dışlandı ve yok sayıldı. Bu yüzden hem kadın olup hem de tutarlı ve akılcı tarzda konuşmak mümkün değildir.''
''Tüm özneler ne aynıdır ne de eşit, zaten böyle olmaları da doğru değil. Bu durum, özellikle cinsiyetler için geçerlidir. Bu nedenle, öznel ve nesnel hakları düzenleyen toplumsal-kültürel araçları anlamak ve değiştirmek zorunludur. Toplumsal adalet, özellikle cinsel adalet, dil yasalarını ve toplumsal düzeni belirleyen değerler ve hakikat kavramları değişmeden gerçekleşemez. Kültürel araçların değiştirilmesi, orta ve uzun vadede malların yeniden bölüşümü kadar önemlidir. Biri olmadan diğeri yürümez.''
''Platon'dan bu yana felsefenin göksel bir nitelik yüklediği eril tanrılar yararına Hestia'nın göz ardı edilişi, dünyasal ikametin yitimiyle eş zamanlıdır. Göklerdeki tanrılar o gün bu gündür bizleri yeryüzü yaşamına yabancılaştırmış gibidir. Yeryüzündeki yaşam bu nedenle bir sürgün olarak görülmektedir.''
Reklam
''Genelde iki davranış modeline boyun eğmiş durumdayız: Darvinci ve Pavlovcu. Yaşamak için dış çevreyle ve diğer canlılarla sürekli mücadele etmemiz gerektiği söylenir. Varlığımızı bu iki hasımdan daha güçlü olduğumuz sürece sürdürebileceğimiz varsayılır.''
Cinsiyet farklılığı, yalnızca döllenmeyi sağladığından değil, aynı zamanda yaşamın yeniden üretim alanı olması nedeniyle de türümüzün devamı için gereklidir. Cinsiyetler birbirini herhangi bir üreme sorunu olmadan yeniden üretir. Hatta üreme, cinsiyet farklılığını soyağacına indirgeyerek insan türünün yaşamını zayıflatabilir. Bu hakikatin farkına varan bazı kültürler, onu uygulamada dikkate almıştır. Bizler genellikle bu hakikati unuttuk. Bu unutuş cinselliğimizi fakirleştirdi ve mekanikleştirdi; hatta tüm etik iddialarımıza rağmen cinselliğimize hayvan cinselliğinden daha geri ve sapkın bir nitelik kazandırdı.
Genelde iki davranış modeline boyun eğmiş durumdayız: Darvinci ve Pavlovcu. 1)Yaşamak için bir yandan dış çevreyle, öte yandan diğer canlılarla sürekli mücadele etmemiz gerektiği söylenir. Varlığımızı bu iki hasımdan daha güçlü olduğumuz sürece sürdürebileceğimiz varsayılır. 2)Kültürel düzeyde ise bir toplumun genel geçer davranış kalıplarına göre eğitiliriz. Öyle ki bu eğitim, ne bir buluşa ne de bir yeniliğe şans tanır, diğerleri gibi olmaya, diğerleri gibi yapmaya dayanır.
Genelde iki davranış modeline boyun eğmiş durumdayız: Darvinci ve Pavlovcu. 1) Yaşamak için bir yanda dış çevreyle, öte yanda diğer canlılarla sürekli mücadele etmemiz gerektiği söylenir. Varlığımızı ancak bu iki hasımdan daha güçlü olduğumuz sürece sürdürebileceğimiz varsayılır. 2) Kültür düzeyinde ise (bilinçli ya da değil) bir toplumun genel geçer davranış kalıplarına göre eğitiliriz. Öyle ki bu eğitim, ne bir buluşa ne de bir yeniliğe şans tanır, diğerleri gibi olmaya, diğerleri gibi yapmaya dayanır.
Sayfa 39 - Imge Kitabevi Yayınları - Çevirenler: Sabri Büyükdüvenci, Nilgün Tutal - I. Baskı: Kasım2006Kitabı okudu
...Gelecek, özneye mi yoksa nesneye mi vurgu yapacak? İletişim ve anlamlandırma mübadelelerine mi yoksa mal mülk sahipliğine mi?
43 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.