İnsanın kendisinin de bir deli ya da bir deli yanı olduğunu bilmesi ne büyük bir rahatlıktır. Claude Roy, şöyle diyor:
"Birazcık insan kalacak kadar kaçık olduğuma seviniyorum; kedimle kedi, çocuklarla on yaşındaki gibi ve dünya kadar yaşlı olabiliyorum."
Deliye de deli denilmiyor, akıl hastası, sinir hastası olduğunu söylenmesi oldukça kolaydır da, deliyim, demesi pek de kolay değildir. Deli olsak da deliliği üstlenmeyiz.
Eskiden tımarhane denilen yerlere şimdi 'Ruh ve Akıl Hastalıkları Hastanesi' deniliyor. 'Tımar' Farsça bir sözcüktür. Anlamı, bakım demektir. Hasta insana bakım, hayvana bakım, bahçeye ve toprağa bakım, tımardır. Son yüzyılda 'tımar' insanlardan çok hayvanlar için kullanılıyor. Örneğin binek ve yük hayvanlarıyla sağmal hayvanları kaşağılama, gübreleme, yıkayıp arıtma anlamına tımar etmek kullanılır. Ara sıra bahçenin, toprağın tımarı da sözkonusu olur. Yarayı tımar etmek sözü de geçerlidir. Öyleyse 'tımarhane', hastane, sayrılarevi demekse de dilimizde salt delilerevi, deli bakımevi olarak kullanılmıştır. Tımarhanelere daha önceleri 'şifahane' ya da 'dar-ı şifa' denilirmiş. O da iyileştirmeevi anlamına geliyor.