Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Hatırladıklarım 1914-1933

Bir Alman'ın Hikayesi

Sebastian Haffner

Bir Alman'ın Hikayesi Gönderileri

Bir Alman'ın Hikayesi kitaplarını, Bir Alman'ın Hikayesi sözleri ve alıntılarını, Bir Alman'ın Hikayesi yazarlarını, Bir Alman'ın Hikayesi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
…ülkenden kaçtıysan değerini kaybedersin. Bak Ruslara, onlar da kendi ülkelerinin elitleriydiler. Ama bir zamanların komutanları, devlet konseyi üyeleri, yazarları şimdi burada ya da Paris’te, garsonluk ya da şoförlük yapmalarına izin verildiğinde mutlu oluyorlar.
Sayfa 204Kitabı okudu
Orada da bizi bekliyor değiller. Mülteciler her ülke için yüktür, yük olduğunu hissetmekse hiçbir zaman hoş bir şey değildir. Bir ülkeye bir elçi gibi, yapacağı işler ve beraberinde getireceği değerler olan bir insan olarak gelmekle, barınacak yer arayan bir mağlup olarak gelmek arasında büyük bir fark vardır.
Sayfa 203Kitabı okudu
Reklam
Belki de şimdi, bir saat öncekinden çok daha açık bir şekilde hissediyorduk gençliğimizin zaten ne kadar mahvedilmiş ve nasıl hiçbir hükmünün kalmamış olduğunu. Geriye kalanlar da yok edilse kimin umurundaydı!
Sayfa 152Kitabı okudu
Biliyor musun bana dün ne anlattı, bütün olanlardan sonra ne olmasını hayal ediyormuş? Hitler’in hayatını kurtarmak istiyormuş bir şekilde ve ardından da “bak, ben Yahudi’yim, gel şimdi oturalım bir saat, biraz konuşalım.” diyecekmiş ona.
Sayfa 149Kitabı okudu
En yüksek Alman mahkemesi tarafından tanık olarak ifade vermek üzere çağrılan Hitler, bir gün tamamen kanuni olarak iktidara geleceğini ve işte o zaman kellelerin alınacağını mahkeme salonunda haykırıyordu ve hiçbir şey olmuyordu.
Herkesten akıllı olduklarını zanneden ve bu yüzden neticede (her zamanki gibi) “Milliyetçilerden” de daha salak olan “Solcular” ise…
Reklam
Hiçbir şey ve hiç kimse insanları şaşırtamıyordu artık, şaşırmak çoktan unutulmuş bir duyguydu.
Savaş meydanındaki müstesna cesaretinden kimsenin tereddüdü olmayan Alman asker ve subayı, siyasi otoritenin emir vermesi halinde sivil vatandaşlarına ateş etmeye neredeyse hep hazır olmuştur, ama iş bu siyasi otoriteye karşı çıkmaya geldi mi aynı cesur asker, korkak bir tavşana dönüşür.
Medeni cesaret, yani kendi başına bir karar verme ve bu kararın sorumluluğunu taşıma cesareti, Bismarck’ın meşhur vechizelerinden birinde de belirttiği gibi, Almanya’da nadir rastlanan bir erdemdir. Ama bu erdem, üzerine bir üniforma giydikten sonra bir Alman’ın semtine bile uğramaz.
Muhtemelen daha sonra, Drittes Reich’ın ilk yıllarında, ordunun, ideal ve hedefleri Hitler tarafından iğrenç bir şekilde kirletilen ordunun gün gelip buna son vereceğini uman çok sayıda insanı hayal kırıklığına uğratmasının da ardında yatan, son derece irrasyonel şu nedenle: Alman askeriyesinin medeni cesareti yoktur.
Reklam
Eğer bir devrimin hemen ertesi günü çocuklar okullarında devrimcilik oynadıkları için sopa yiyorlarsa o devrimle ilgili yolunda olmayan bir şeyler vardır. Böyle bir devrim hiçbir yaraya merhem olamazdı, olmadı da.
Savaşın dört yılı boyunca barışın nasıl bir şey olabileceğine dair hissiyatımı yavaş yavaş kaybettim.
Bu tür büyük tasfiye ve geçmişin derinliklerine dalma operasyonlarını herkes bilir, yağmurlu yaz günleri yapılması gereken bir iştir bu. Ve herkes bilir bu ruh çağırma seanslarının derin hüzünlü heyecanını; her şeyi tekrar okuma, her şeyi tekrar yaşama isteğinin karşı konulmaz baştan çıkartma gücünü... ve bu sırada insanı yavaş yavaş avucunun içine alan afyonvari esrikliği, pes etmeyi, hassaslaşmayı. Her zaman bir gününü alır bu iş insanın, çoğunlukla gecesini de ve ne kadar uzun sürerse o kadar uzun zaman ayırır insan hayallere.
Sayfa 150Kitabı okudu
Rathenau ve onun sonu bize büyük bir insanın da ölümlü olduğunu öğretmişti; Ruhr savaşı ise soylu hedeflerin ve kötü kokulu alışverişlerin aynı kolaylıkla hazmedildiğini.
Bütün Alman kuşağı, çocukluk ya da gençlik yıllarında savaşı böyle ya da buna benzer şekilde yaşamıştı - ve pek anlamlı olarak, bu kuşak bugün savaşın tekrarını hazırlayan kuşaktır. Bu hadiseleri yaşayanların küçük çocuklar ya da yeniyetmeler olması, onların gücünü ve etkisini hiçbir şekilde azaltmaz. Tam aksine, kitlelerin ruhuyla çocuk ruhu, tepkileri açısından birbirine çok benzerdir. Kitleleri beslemenin ve harekete geçirmenin yöntemlerinin ne kadar çocukça olabileceğini tasavvur etmek bile zordur. Gerçek fikirlerin, kitleleri harekete geçirecek tarihsel güçlere dönüşebilmeleri için önce bir çocuğun kavrama kabiliyetinin sınırına kadar basitleştirilmeleri gerekir. Birbirini takip eden on senede doğmuş bir neslin kafalarında oluşturulmuş ve dört sene boyunca bu beyinlere iyice mıhlanmış çocukça bir sanrı, yirmi sene sonra pekala ölümcül ciddiyette bir "dünya görüşü" olarak büyük siyaset sahnesine geri dönebilir.
453 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.