Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bir de Ruhi Su Geçti

Füsun Akatlı

Bir de Ruhi Su Geçti Sözleri ve Alıntıları

Bir de Ruhi Su Geçti sözleri ve alıntılarını, Bir de Ruhi Su Geçti kitap alıntılarını, Bir de Ruhi Su Geçti en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
MÜZİĞİ DÜŞÜNEN ADAM:
''İyi bir icracı, kullandığı enstrümanın bütün imkânlarına sahip olan kişidir. İnsan sesi de bir enstrümandır. Bir şarkıcının da şarkı söylemeye başlamadan önce uzun bir teknik eğitim görmesi, sesine bu imkânları kazandırması lazımdır.'' * Ruhi Su, Yeditepe, 16-31 Ağustos 1961
''Beş yıl aradan sonra bir gece, Ruhi Su ilk kez tiyatroya gitti. Arthur Miller'in bir oyunuydu: ''Sanatçının Ölümü''. Oyun bittiğinde Ruhi Su öyle heyecanlanmıştı ki, oyuncuları kutlamak için kulise gitmek istedi. Ama ne yazık ki bu coşkusu çok kısa bir süre içinde, derin bir hayal kırıklığına dönüşecekti. Önce Cüneyt Gökçer ile karşılaşmış. Cüneyt Gökçer, Ruhi Su'yu karşısında görünce neredeyse geri adım atacak olmuş. Ruhi Su ısrarla elini sıkmış ve kutlamış ama bir sanatçının bir sanatçıya reva gördüğü bu kaba ve duyarsız muamele onu çok kırmıştı. Ruhi Su, kendi kuşağı tarafından, siyasi kimliği dolayısıyla çoğu kez dışlanmakta, bunun acısını derinden duymaktaydı. Genç kuşak opera sanatçıları ise ona saygıda hiçbir zaman kusur etmemişlerdir.''
Reklam
Talip Apaydın, Yaba-Öykü, Eylül-Ekim/1985:
''Çekirdek yiyerek, gülerek dinleyemezsiniz Ruhi Su'yu. Düşünerek, duyarak dinlersiniz. Birtakım doğruları anlarsınız onu dinlerken. İnsanı yücelten gerçek sanatın ortamını solursunuz.''
Sayfa 123Kitabı okudu
Ruhi Su, Yeni Ufuklar, Aralık 1963
''Toplumun düzeni zaten dayanılır gibi değilken, bir de inanç boğuşması... Artık toplumun düzensizliği mi bu inanç boğuşmasına gitmiş, inanç boğuşması mı toplumun düzenini bozmuş, toplumbilimciler çıksın içinden. Halkını sevenlerin her zaman başı derde girmiştir. Ve her zaman, bir rahatsızlığın kökünü dışarıda aramak, yöneticilerin kolayına gelmiştir. ''Güvendiğin padişahın, o da bir gün devrilir'' derken, Pir Sultan Abdal'ın aslında ne şahla ne padişahla bir ilgisi vardır. Zamanının dili ve onun sadece toplumun bir huzursuzluğunu söylediğini bugünün aydını bilir. Anadolu insanı bugün bile ''Allah'' demeden ''of'' diyemez. Pir Sultan Abdal olsun, Yunus olsun, ya da bugün yaşamakta olan Ali İzzet olsun, Kul Hasan olsun, zamanlarındaki düşünce yolu ne ise, dertlerin çözüm yolu da o olmuştur. Hepsindeki, bir barış ve huzur özlemi: Laiklik dendi mi aklıma hep bunlar geliyor. Yeryüzünde laik bir devlet olmanın kadrini sanırım bizim bu halk kadar bilecek çok az insan kalmıştır. Çünkü dünyada bu mesele sözkonusu olmaktan çoktan çıkmıştır.''
Savaşın anasız babasız bıraktığı yavrular..
''Kaç-kaç yılları boyunca Mehmet, hep çalışıp, verilen işleri yapmayı başardığı halde, yengenin hoşnutsuzluğu hiç bitmiyordu. ''Kaç-kaç''da bir gün Mehmet'in eline bir testi verip, ''bize su getir'' diyorlar. Mehmet, hiç itiraz etmeden gidip, su arayıp buluyor. Ne kadar zaman içinde su bulmuştur, onu hatırlamıyor. Suyu getirdiği zaman, bir de bakıyor ki amca ve yenge de dahil, kafile yok olmuş. Mehmet bir testi suyla dağ başında kalıyor. Geceleri incir ağaçlarının üzerinde uyuyarak, meyve yiyerek, kaç gün kaç gece kaldığını hatırlamadan yaşıyor. Bir yandan da amca ve yengesinin içinde bulunduğu kafileyi aramaya başlıyor. Sonunda onları buluyor. Amcası, Mehmet'i görür görmez sarılıp ağlamaya başlıyor. Belli ki çok üzgün.. Yengede tıs yok. İşte o zaman, Mehmet, kasıtlı olarak terk edildiğini anlıyor, belli etmemeye çalışıyor. Mehmet'i gören konu komşu ise çok seviniyor. Mehmet, işte ailenin bu davranışından, onların gerçek amcası ve yengesi olmadığını anlıyor.''
Ruhi Su, Yaşam Öyküsü:
''1912'de Van'da doğdu. Adı Mehmet'ti; anasını babasını hiç bilmedi. Kendi anlatımıyla, ''Birinci Dünya Savaşı'nın ortada bıraktığı çocuklardan biriydi''. Van'dan Adana'ya getirdiklerinde çok küçüktü. Çocuğu olmayan, fakir bir ailenin yanına verdiler. Onları, amcası ve yengesi biliyordu, öyle çağırıyordu. Anlaşılan, amca-yenge demesi istenmiş, böyle hatırlıyordu Mehmet. Mehmet, evin bireyiydi artık. Evdeki keçilerden, ineklerden, tavuklardan o sorumluydu. Onları gütmek, yemlemek onun işiydi. İşe, çobanlıkla başlamıştı. Getir-götür işleri de doğal olarak ona aitti. Hayvanları seviyor, onları karanlık basıncaya kadar kırlarda, tarlalarda güdüyordu. Ağaçların tepesinde meyve topluyor, günlük yiyeceğini çıkarıyordu. Yaşamındaki en önemli şey ise; Mehmet türkü söylüyordu.!''
Reklam
SUNUŞ - Füsun Akatlı:
''Ruhi Su sıradan bir halk müziği sanatçısı değil, yeteneğini eğitimiyle geliştirmiş ve bütünleşmiş aydın ve çağdaş bir müzisyendi. Tek sözcükle: müzisyen.. Bunu böyle bilmek için onun konserlerini, plaklarını dinlemiş olmak da yeterli elbet. Ama onu kaybettiğimiz yıllarda çok genç yaşta olanların, yeni yetişenlerin ve gelecek kuşakların, adanmış bir ömrün ne demek olduğunu daha derinden kavramaları için, bu çok değerli sanatçımızın nice badirelerle savaşarak sürdürdüğü örnek yaşamının kısa bir öyküsünü, sanat ve müziğe ilişkin özgün görüşlerini ve ülkemizin önde gelen aydınlarının, yazarlarının, sanatçılarının onunla ve sanatıyla ilgili görüşlerini bir araya getirerek sunmanın da önemli bir işlevi olacağına inanıyoruz.''
''Nazım Hikmet'ten Kuvayı Milliye Destanı'nı, cezaevinde düşünmeye başlamıştı. 1960'tan sonra besteyi tamamladı. ''Seferberlik Türküleri ve Kuvay-ı Milliye Destanı'' plak olarak 1971'de çıktı. Şeyh Bedrettin Destanı'ndan bir parça ve Üç Selvi'yi bestelemeyi ise 1974 yılına kadar tamamladı. Adana Cezaevi'nde, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın, ''Almanya'da Çöpçülerimiz'' şiirini ve A. Kadir'in bugünün diliyle Mevlana'sından bazı şiirleri bestelemiştir. Ruhi Su, Nazım Hikmet'in şiirini besteleyen ilk sanatçıdır. 1950 yılında Süvarinin Türküsü'nü (Dört Nala Gelip Uzak Asya'dan) yapmıştır. Sonra Fransa'da Yves Montand, Nazım Hikmet'in ''Akrep Gibisin Kardeşim'' şiirini besteledi. 1963'de Nazım Hikmet'in ölüm haberi geldiğinde Ruhi Su ''Karalı Bir Haber Düşmüş Geliyor'' ağıtını, bir türkü ezgisini yorumlayarak söyledi. Bu türkünün sözleri Ruhi Su'ya aittir. Operada iken, ''Hayali Gönlümde Yadigar Kalan'' (On Beşlere Ağıt) ve ''Baladız Destanı''nı (1944) yapmıştı. (Ezgi ve Söz Ruhi Su). Hapishanede bu türküler için de işkence gördü.''
Bu günleri unutmamak gerek, herhalde.!
''Mehmet altı yaşına geldiğinde, Adana, İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilmişti. Bu işgalin ardından Adanalılar toplu olarak Toros Dağları'na kaçtılar. Bu bir göçtü. Bu göç, ''kaç-kaç yılları'' olarak anılır. Mehmet de amcası ve yengesiyle bu göçün içerisindeydi tabii.''
''Annem Vâ Nû'nun Nazım için yazdığı kitaptan kalkışla, nice gönderme içeren ''..Bir de Ruhi Su Geçti..'' adını vermişti kitaba. Bir başka erken ayrılıkta, bir başka en sevgilisini, bir başka Bilge'yi uğurlarken de ''Gün battı yazık arkalarında'' diyen de annemdi. Şimdi benim mutluluğumun da mutsuzluğumun da temeli olan o yüksek çıtanın bel kemiklerinden biri, en özlediğim büyüğüm, akrabam Ruhi ağbim için bu kitaba bir önsöz yazmam istendiğinde ilk aklıma gelen cümle bu oldu. Bir de o günden bu yana yakamı bırakmayan bu görevin bana verdiği o büyük onurun telaşı. * Sevgili Ruhi ağabey, Ömrüme damla damla güzellik kattığın, bana öğrettiğin, bana örnek olduğun için çok ama çok mutluyum. Gökten bir damla düştü. Şıp benim alnıma, şıp anamın alnına, şıp babamın alnına, şıp senin alnına.. '' * Zeynep Altıok Akatlı, Aralık, 2019 İzmir / Urla
Reklam
''Atıf Yılmaz, Osman Nuri Karaca ve arkadaşları Ankara'ya gelmişlerdi. Ruhi Su'nun eşya taşıyor olması onları üzmüştü. Mutlaka bir şeyler yapılmalıydı. Cezanın bitiminde Atıf Yılmaz, ''Karacaoğlan'ın Karasevdası'' filmini çekecekti. Ruhi Su'yu Adana'ya bu filmin müziği için çağırdı ve Ruhi Adana'ya, Çığşar Yaylası'na giderek çalışmalara başladı. Türküler derledi. Karacaoğlan'a ait derlediği türküleri bu filmde söyledi. Bu film için koro oluşturdu. Kırk gün Adana'da kaldı. Eşi Ankara'da idi. Oğlu Ilgın iki aylıktı. Ruhi Su film çekimi bitince, Taksim Gazinosu'nda sahneye çıkmak üzere İstanbul'a gitti. Bir ev kiralayarak, 2 Mart 1960'da ailesini yanına aldı. Bu tarihten sonra türkü söylemeyi kulüplerde sürdürecekti. 27 Mayıs Devrimi kulüplerde yabancı sanatçı çalışmasını engellemiş, yerli sanatçılara olanak tanımıştı.''
Ahmet Kaya der ki: Lan gardaş bu nasıl yara.!
''Ruhi Su, türküler üzerinde en verimli çalışma dönemini cezaevinde geçirdi. Bestelediği türkülerin çoğu bu döneme rastlar. Ankara'dan İstanbul'a Sansaryan Hanı'na gelişini anlatan türkü, ''Bu Nasıl İstanbul Zindan İçinde''dir. ''Mahsus Mahal'' türküsü, doğrudan Sıdıka Hanım'la ilgilidir. Bu türküyü Ruhi Su ''tabutluk'' diye bilinen hücrede iken hazırlamıştır. Ruhi Su'yu İstanbul'dan Adana'ya otobüsle götürürlerken, ikişer kişiyi bileklerinden birbirleriyle zincire vurmuşlardı. Tuvalete bile birlikte gitmek zorundaydılar. ''Hasan Dağı Hasan Dağı, Eğil Eğil, Eğil Bir Bak'' türküsü, bu yolculuğun bir ağıtıdır.''
''1952 tevkifatı sanıkları için özel mahkeme salonu yapıldı. İstanbul'un göbeğinde yattılar, yargılandılar, açlık grevleri oldu. Basının kılı bile kıpırdamadı. Basın, sadece tutuklamayı duyurmuştu. Ruhi Su ve Sıdıka Hanım beşer yıla mahkûm oldular. Erkekleri Adana Cezaevi'ne, iki tutuklu kadından biri olarak kalan Sıdıka Hanımı (Diğer tutuklu Sevim Belli'dir) Sultanahmet Cezaevi'ne gönderdiler. Mahkeme sonuçlanır sonuçlanmaz nikâh muamelesine başlandı. Behice Boran ve eşi Nevzat Hatko, Su çiftinin nikâh şahitleri oldular. Ruhi Su hapishanede, türkü çalışmalarının dışında, boncuk çantalar, tahta kutular yaptı. Resim çalıştı. Portreler yaptı. Koğuşun penceresinden ışıklarla haberleşmelerini anlatan motifler çizdi. Sıdıka Su, bu motifleri nakışlayıp, kullanılır hale getirdi. Koğuşta ancak ellerine geçtikçe, kitap gazete okuyabiliyorlardı. Her şey çok kısıtlıydı.''
Onat Kutlar, Gösteri, Mart 1982
''Hem ulusal hem de uluslararası alanda tanınan Ruhi Su, aynı zamanda gerek sanatta, gerekse yaşamda inandığı ilkelerden hiçbir zaman sapmamış, yaşamını örnek bir kararlılık ve titizlikle sürdürmüş, çeşitli yalpalamalara uğramamış, bu ilkeleri geliştirmiş ve içinden geçtiğimiz çalkantılı dönemlerde düşünce namusunu korumuş bir sanatçımız olarak da dikkati çekiyor.''
Sayfa 111Kitabı okudu
Füsun Akatlı, Köken, Mart 1974
Sağlam ve doğru bir sanat anlayışıyla halk sanatını değerlendirmenin ve topluma kazandırmanın en iyi, hatta bilebildiğim tek örneğini; halk türkülerini seçip değerleyen Ruhi Su vermektedir. Ne sanattan, ne de halkın özgün duyarlığından bir şey feda etmeden pırıl pırıl ürünler verebilmek, yaratıcı sanatçının işidir. Bunu değerlendirmek ise, sanat sorunlarını düşünürken ve serle karşı karşıya kalınca akıl-duygu uyumunu kurma sorumluluğunun bilincine varanların. Halk sanatı ile ilgilenenlerin, uğraşanların, onu sevenlerin, bu konuda araştırma ve inceleme yapanların ve halk duyarlığının katkısına açık olanların önünde, tek de olsa bir örnek bulunması sevindirici, güvendirici ve umutlandırıcıdır.
Sayfa 100Kitabı okudu
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.