Robin on kardeşten altıncısıdır.Babasi hiç okumamış annesi ise ilkokulu bitirememistir.Tümü taştan yapılmış bir gözü Çemçe dağına bir gözü Ağrı dağına bakan bir köyde yaşamaktadır.
Küçük yaşlarda YİBO ya eğitim görmeye gider.
Yazar o dönemde YİBO da yaşananları öyle bir samimiyetle kaleme almış ki okurken gözyaşlarımı tutamadım.
Zorlu bir eğitim hayatı, dayakçı ve baskıcı öğretmenler,bitmek bilmeyen sıralar.O dönemdeki YİBO sorunsalı,kapalı kapılar ardında yaşananlar,bir çocuk üstünde bıraktığı travmalar okura öyle güzel anlaşılır ve akıcı bir dille anlatılmış ki,okurken bazı satırları tekrar tekrar dönüp okudum diyebilirim.
Doğu da yaşanan zorlu koşullar,bitmek bilmeyen işler,Gülizar ve Şehriban 'ın yaşadığı ızdıtıraplı hayat,oldukça tesiri altında kaldığım hikayeler di benim için.
Doğu öğrencilerinin farklı illerde okuma projesi kapsamında Robin İstanbul' a gider eğitim almaya ve öğretmen olur.Gittigi bir cenaze töreninde vurulduğu iri iki siyah gözün peşine düşer ve onu bulur.KARACA...
Asıl bundan sonra başlıyor hikaye.Şiirlerle bezenmiş daha önce hiç okumadığım kadar saf,temiz ve bir okadar da duygu yüklü bir aşk hikayesi onların ki.Bence bir aşk ancak bukadar güzel anlatılabilirdi.
Robin ve Karaca' nın mektuplaşmalarını okurken sonunun tam bir ters köşe bitmesi beni şaşırttı.
Yazarın kalemine sağlık berrak ve akıcı üslubunu ben cok sevdim ve diğer kitaplarinı da mutlaka okuyacağım. Sizlere de şiddetle,kesinlikle tavsiyemdir okuyunuz efendim.
